23 Şubat 2011 Çarşamba

Vicdanınız Rahat mı?

Bu sene tarihin en iyi kadrosunu kurmamızın ardından başımızdan geçen inanılması güç trajik olaylarda çeyrek final belalımız, son dört yılın Euroleague şampiyonu Spartak Moskova ile bir kez daha hem de 1-8 eşleşmesi ile karşılaşacak olmamız son halka idi. Ancak bu kez yaşanan onca olumsuzluğa karşın inancımız yüksek, güvenimiz tamdı, erkenden Kadıkoy'e geçip Caferağa'daki yerimizi de aldık. 


Maçın başında birkaç dakikalık bocalamanın ardından hücumda Nevriye ve Matovic'in ritmini bulması ve sert diri savunmamızla umduğumuz gibi maçın kontrolünü elimize geçirdik ve bu durum devreye kadar devam etti ve devreyi 47-31 önde tamamladık. İkinci yarıya ise resmen "ölü toprağı" ile başladık. Savunma sertliğini yitirmeyi bırakın, çoğu sayıda rakibe engel olmaya yeltenen bile olmadı. S.Moskova'nın alan savunmasına karşı tüm kısaların gösterdiği akıl almaz kötü performansa uzunların yorgunluk belirtileri sonucu etkinliğini kaybetmesi de eklenince fark hızlıca periyot sonunda 5-6 sayılara kadar indi. Bu  süreçte koçun Nevriye-Matovic ikilisini Sutton Brown ve Nevlin ile hiç yedekleyip dinlendirmeyi denememesi ve mola almakta çok gecikmesi olumsuz etkenlerdi. Üçüncü periyotta maçı çevirebileceği inancını kazanan ve hücumda da savunmada da ritm tutturan S.Moskova periyot ortalarında öne geçti, daha sonra da farkı giderek açarak 86-78'lik galibiyetle sahadan ayrılarak tur için çok büyük bir avantaj yakaladı. 


Angel önderliğinde kısaların felaket hücum performansı, 40 dakika sahada kalan Nevriye-Matovic ikilisinin yorgunlukla oyundan düşmesi,  koç Ratgeber'in takımı adeta izlemesi, hakem üçlüsünün ikinci yarıya damga vuran ucuz ve ağır kararları mağlubiyeti getiren faktörler olarak sıralanabilir. Tabi olayın kökenine indiğimizde çok daha bütünsel sonuçlara varmamız mümkün, gelin bir vicdan muhasebesi yapalım:


-Bir önceki turda sırf Galatasaray ile eşleşildi diye böyle bir şube olduğunu hatırlayan ve salona sığmayan, ancak bugün çok daha kritik bir mücadelede takımını yalnız bırakan, salonun yarısını ancak dolduran Fenerbahçe taraftarı; vicdanınız rahat mı?
-Fenerbahçe'ye saldırmak için fırsat kollayan, Taurasi olayı ilk ortaya çıktığında mangalda kül bırakmayıp şimdilerde ortalarda görünmeyen kaliteli(!) Türk spor basını; vicdanınız rahat mı?
- Taurasi olayında uyulması gereken tüm hukuk kurallarını çiğneyen, "Dünya basketbolunun zirvesinde biri ama ne yapalım, o da kullanmasın. Hiçbir suçlu 'Ben yaptım' demez. B numunesi çıktığında göreceğiz. Tüm yapanlar inkar eder." diyerek daha suçluluğu kesinleşmemiş birini suçlu ilan eden, burada yazamayacağımız pek çok hakareti adının önüne getirebileceğimiz TBF Sağlık Kurulu Başkanı Turgay Atasü; vicdanınız rahat mı?
-Türk ve dünya spor tarihinin en büyük skandallarından birine sebep olan, tam donanımlı(!) Hacettepe Doping Merkezi ve ilgili görevlileri; vicdanınız rahat mı?
-Fenerbahçe yönetiminin ve Taurasi'nin onca ısrarına rağmen B numunesinin Köln'de incelenmesini kabul etmeyen TBF Sağlık Kurulu; vicdanınız rahat mı?
-Görevde bulunduğu süre içerisinde yaşanan skandalların haddi hesabı olmayan ama ısrarla o görevinde kalmayı sürdüren, hatta bu uğurda başbakana 2010 Dünya Kupası sırasında referandumun final maçı gününde olmasını hatırlatarak "İnşallah çifte zafer yaşarız" diyebilecek kadar alçalan TBF Başkanı Turgay 
Demirel; vicdanınız rahat mı?
-Bayan basketbol şubesini açık ve net şekilde yönetemeyen, Taurasi ve Penny olaylarında olaya hakim kalamayan, transfer görüşmesinde "Biz Fenerbahçeli değiliz ki..." diyebilen, Mahmut Uslu artığı idari menajer Didem Akın; vicdanınız rahat mı?
-Konuşmaya gelince mangalda kül bırakmayan ama dünya spor tarihinin en büyük skandallarından biriyle karşı karşıya olup hala sorumluları istifa bile ettiremeyen, Turgay Demirel'e yıllardır verdiği desteğin nedenini bir türlü çözemediğim Fenerbahçe yönetimi; vicdanınız rahat mı?


Hepimiz oturup bir vicdan muhasebesi yapalım, bir Avrupa şampiyonluğumuzu nasıl heba ettiğimizi düşünelim. Sen, ben, o, hepimiz suçluyuz. Bir sorgulayın bakalım kendinizi: Vicdanınız rahat mı? 

22 Şubat 2011 Salı

Yolumuz Açık !

Devre arası sona erdiğinde her ne kadar oyuncular ısrarla kampın çok faydalı geçtiğini, ikinci yarıda bambaşka bir Fenerbahçe izleteceklerini söyleseler de Y.Malatya ve Samsun hazırlık maçları taraftarda pek umut ışığı doğurmuyordu. Antalya-Trabzon-Manisa-Kayseri-Beşiktaş gibi zor bir beşli seri başlamadan çoğumuz 10 puana tavdık. Ama dünkü derbi galibiyetinin ardından tamamlanan seri sonunda futbolcularımız inanılmaz bir özveri, mücadele ve azimle seriyi kazasız aştılar ve bana göre fikstür ve ilerleyen haftalarda rakiplerine göre daha iyi stres kontrolü yapabileceği avantajını da gözeterek Fenerbahçe'yi bana göre şampiyonluk yolunda en avantajlı takım konumuna getirdiler. Önümüzde nispeten kolay görünen ama hepsi de küme düşmeme yarışı veren, bu nedenle de kaybedecek bir şeyi olmayan takımlara karşı yapılacak üç kritik mücadele var, rehavete kapılmayıp aynı ciddiyetle bu seriyi de aşmak gerek diyip maçtan notlarımıza geçelim:


-Dünkü maç uzun yıllardır hasret kaldığımız kalitede "derbi" kavramına gerçek anlamda uygun bir mücadele oldu. İki takımı da bu keyifli heyecan dolu maçtan dolayı tebrik etmek gerek
-Herkesin söylediği gibi maçın üç kırılma anı bana göre de Dia'nın direkten dönen topu, Almeida'nın Guiza'ya özendiği pozisyon ve Ferrari'nin amatörce gördüğü kırmızı kart. Bu kırılmaların sayısını artırmak mümkün. Bu da maçın ne kadar gelgitlerle dolu olduğunun kanıtı.
Bireysel olarak futbolcuları değerlendirirsek;
-Volkan; maçın kırılma anlarından birinde Almeida'nın pozisyonunu çıkararak Fenerbahçe'yi oyunda tuttu. Maç içinde bir kaç iyi kurtarışı daha vardı, iyi maç çıkardı.
-Gökhan; sakatlığın etkisiyle ya da Beşiktaş'ın etkili kanat adamlarına karşı önlem olsa gerek fazla hücumda görünmedi. Alışılmış görüntüsünü vermese de zor şartlarda oynamasına rağmen fena değildi.
-Lugano-Yobo; zaten oyunun belli bölümleri dışında çok iş düşmeyen ikiliydi. Yenilen gollerde hataları yoktu. Uyumlu bir görüntü verdiler, Uche-Högh efsanesinin yeni versiyonu olmaları dileğimiz.
-A.Santos; son zamanlardaki en iyi futbolunu sergiledi, hücuma katkısı ve Dia ile uyumunun yanı dıra etkili Beşiktaş kanat akınlarına karşı mücadelesi takdire şayandı. 
-Mehmet; Kayseri ve Trabzon maçlarındaki görüntüsünün uzağındaydı. İyi mücadelesi ile savunma olarak katkı verse de beklentileri bu kez karşılayamadı. Ancak, bunda haftayı sakatlıkla geçirmesi ve kendisi hakkında beklentilerimizin çok artması da etken tabi. 
-Selçuk; çok koştu, çok çabaladı, sınırlı yeteneğine rağmen yine maksimum mücadelesiyle orta sahayı diri tuttu.
-Emre; Mehmet ve Gökhan gibi o da sakatlığın izlerini taşıdı, bildiğimiz Emre'den uzaktı.
-Dia; ne kadar yerinde bir transfer olduğunu bir kez daha kanıtladı. Beşiktaş sağ kanadını çökertirken futbolun ofans ve defans olarak gerektirdiği her şeyi yaptı, takımın en iyilerindendi.
-Niang; ilk yarıdaki GS maçında sakatlanmasının ardından oynadığı en iyi maçı oynadı bence. Defansta Ferrari-Toraman ikilisini çok zorladı. Hele ki ilk yarıda attığı çalımla Ekram-Toraman ikilisini geçip 60 metrelik deparın ardından attığı şut gol olsa efsane olurdu. 
-Sıra geldi Alex'e... Şimdi ne söylesek az olacak, ne anlatsak eksik kalacak. Muazzam bir maç çıkardı. Attığı üç golün yanı sıra gerektiğinde defanstan gelip top çıkarması, gerektiğinde rakibe yaptığı presle 7 yıldır  "Koşmuyor, Küçük Maçların Büyük Oyuncusu, Mücadelesi Yok" diyenlere tükürdüklerini yalatmaya dün gece de devam etti. Kusura bakmayın ama siz yıllardır havaalanında "10 Alex eder" diye karşıladığınız adamları kovalayarak göndermeye devam ederken kendisini rakip olarak çubukluyla görme kabusu iki buçuk yıl daha bu topraklarda. Dün "ComeBackDiana" kampanyasına twitterdan verdiği desteğin ardından bugün de Fenerbahçe-Galatasaray A2 maçında mütevazi bir şekilde bizle oturup sohbet etmesi sonucu bir kez daha anladım ki sen başkasın kaptan, çok başkasın!
-Aykut Kocaman takımı maça mental ve fiziksel olarak iyi hazırlamış, rakibini iyi analiz etmiş. İkinci yarının başından beri yavaş yavaş Aykut Hoca'nın arzuladığı takımın görüntüsünü vermeye başladık, dileğimiz kendisinin yıllarca buralarda kalıp efsane haline gelmesi. Tebrikler hocam.
-Cüneyt Çakır; bence "Türkiye'nin en iyi hakemi" nitelemesine yakışmayan bir maç yönetti. Ekrem'i ve Gökhan'ı atmaması, Ferrari-Lugano mücadelesine penaltı vermemesi ve özellikle de oynatmadığı avantajlar geldiği seviyeye yakışmadı. 
-Beşiktaş yöneticisi Mete Düren'in hakem hatalarından sadece Gökhan'ın sarısı üzerinden yine topu federasyona atması içinde bulundukları ruh halini özetliyor.
Benzer açıklamalar, ters şartlarda Fenerbahçe kulübünden gelse ne gündem değiştirmemiz kalırdı, ne ağlaklığımız. Burdan Mete Düren'e de sormadan edemiyorum: Ligde 22 maçta 9 galibiyet, 5 beraberlik alan, liderin 18 puan gerisinde takımın var iken "Bu lige 2 beden fazlayız." demek mantık sınırlarını fazlaca zorlamıyor mu?

Yazının başında da dediğimiz gibi oyun çok gitti geldi. Dia'nın topu girse, Almeida kaçırmasa, Ferrari atılmasa gibi pek çok şart altında farklı yerlere gidebilirdi maç; ama bizim için olumlu bir şekilde sonlanmasının memnuniyetini de sonuna kadar yaşıyoruz. 
İlk yarıda sergileyemediğimiz "takım olma" kavramının nihayet yerleşmesi  sonucu ortaya çıkan sonucu görüyorsunuz değil mi? Bu azmi, bu mücadeleyi, bu arzuyu gösterdiğimiz müddetçe şampiyonluk yolumuz sonuna kadar açık.

21 Şubat 2011 Pazartesi

Sonsuza Kadar...

"Koşmuyor, Küçük Maçların Büyük Oyuncusu, Mücadelesi Yok"

Not: Maç yazısı yoğunluktan ve yorgunluktan yarına kaldı, takipçilerimiz kusura bakmasın.

16 Şubat 2011 Çarşamba

Yazıklar Olsun!

Skandalın haberini aldığımdan beri sinirden çıldırıyorum, federasyon ve hacettepe üniversitesi için lügatımın sınırlarını zorlayan cümleler sarf ediyorum. Bu saatten sonra ne yazsak ne desek ne anlatsak boş. Daha önce sözleşme feshedildiğinde biz de "Fenerbahçe'nin Dopingle İmtihanı" yazımızda Dee'nin masumiyetine olan inancımızı belirtmiştik. Kimileri de Fenerbahçe'ye akılları sıra "çakma" fırsatını her zaman olduğu gibi büyük bir iştahla değerlendirmişlerdi, şimdi gelin bu temiz sporcular(!) bu süreçte neler demiş bir göz atalım:


Varan 1:  TBF Sağlık Kurulu Başkanı olan Prof. Dr. Turgay Atasü
Beyimiz "Taurasi’nin B numunesinde de bir değişiklik olmaz. Ben bugüne kadar böyle bir değişiklik görmedim. Çünkü bu testleri gerçekleştiren laboratuvar, pozitif çıkan sonuçları bir kaç kez tekrarlıyor. Taurasi bu duruma göre normalde 2 sene ceza alır. Dünya basketbolunun zirvesinde biri ama ne yapalım, o da kullanmasın. Hiçbir suçlu 'Ben yaptım' demez. B numunesi çıktığında göreceğiz. Tüm yapanlar inkar eder." diye buyurmuştu. Daha ikinci numune bile açılmadan Taurasi'nin cezasını veren, Hacettepe'nin tesislerini Avrupa'nın en iyisi olarak niteleyen şahıs şimdi huzurludur umarım. 
Varan 2: Forza Beşiktaş
Bazıları; kendi internet sitelerine akıllarınca "Bu gelmiş, bundan içmiş, bu yakalamış, bu da doping yapana 'istifa et' demiş" yazan komik olduğunu sandıkları girişler hazırlamıştır. 
Daha B numunesi açılmadan, dolayısıyla sporcunun suçluluğu kesinleşmeden “Taurasi’nin B numunesinde de bir değişiklik olmaz. Çünkü testleri gerçekleştiren laboratuvar, pozitif çıkan sonuçları birkaç kez tekrarlıyor. Taurasi normalde 2 sene ceza alır”  açıklaması yapan Turgay Atasü'nün istifaya çağrılma sebebinin doping olayının ayyuka çıkması değil, Basketbol Federasyonu Sağlık Kurulu Başkanı olmasını hiçe sayarak yaptığı hukuka aykırı açıklamalar olduğunu anlayamayan ve "Değil Türkiye'de Avrupa'da bile alanında otorite olan bir bilim adamı" olunca insanları suçsuzluğu kesinleşmeden yargılama hakkının edinildiğini de sanan kitleler de oluşmuştur.


Varan 3: Türk Spor Basınının Güzide Yazarları
Ünal Özüak: "...Güzel güzel oynar, ESPN dergisine cüretkar pozlar verirken ne kalkarsın bu işlere.. İstanbul Üniversitesi maçı sonrası yapılan doping testi sonucu Fenerbahçe Bayan Basketbol Takımı oyuncusu Diana Taurasi'nin alınan idrar örneğinde WADA'nın yasaklı uyarıcı maddeler listesinde yer alan Modafinil'e rastlandı...Sezen'in şarkısında ki gibi "masum değiliz hiçbirimiz". O zaman ne yapacaksın? Önce kendi tencerenin dibine bakacaksın."
Hıncal Uluç: "...Basketbol federasyonunun, Fenerbahçelilerin idrar örneklerini Köln'e gönderilmesi isteğini kabul etmesi bir skandal, yüz karası. Ben Türkiye Doping Merkezi'nin yerinde olsam Fenerbahçe'yi de federasyon başkanını da mahkemeye verirdim.Çünkü bu bir aleni hakaret. Onlar çünkü şüpheli meselesi değil. Doping bir kimya olayı. Orada uluslararası dopingle mücadele ajansının akredite ettiği bir şeyde bu kimyasal araştırmanın yanlış yapılması söz konusu değil... "
Zeki Çol: "Hacettepe, testlerden yüzde yüzlük bir başarıyı tutturarak çıkmış bir merkez. Yetmiyor, WADA, Türkiye'de herhangi bir spor dalında, herhangi bir sporcunun örneğiymiş gibi, araya karıştırma yöntemiyle çok özel numuneleri de bu merkeze dolaylı olarak iletiyor. Hacettepe'nin son dönemlerdeki performansı bu anlamda da üst düzey...Yani Hacettepe'de sorun değil, bir yüz akı tablosu var."
Bu herifler için fazla kelam etmeye gerek yok, zaten muhtemelen söylediklerini inkar etme yüzsüzlüğünü her zaman olduğu gibi bir kez daha göstereceklerdir.


Varan 4: Gençlik ve Spor Genel Müdürü Yunus Akgül
Yunus Akgül, "Hacettepe Üniversitesi bünyesinde kurulan WADA (Dünya Anti Doping Ajansı) lisanslı Türkiye Doping Kontrol Merkezi’nin by-pass edilmesini eleştirerek “Ülke olarak bu laboratuarın kurulması için milyonlarca lira yatırım yaptık. Doping örneklerini nereye gönderirlerse göndersinler, farklı bir şey çıkmaz. Laboratuarımız dururken federasyonlarımızın başka ülkelere gidip laboratuar aramaları kesinlikle kabul edilemez!” demiş. Bu ülkede yapılan pek çok yatırım gibi demek ki bu laboratuar için yaptığınız yatırım da boşmuş, tabi bu olayın masumane olduğu ve herhangi bir komplo olmadığı varsayımıyla varacağımız sonuç. Beyimizin de Hacettepe için görüşlerini gözden geçirmesi gerek gibi görünüyor. 


Varan 5: Spor Kamuoyu
Genel manada spor kamuoyu, Fenerbahçe'nin anında gösterdiği irade ile hedeflerinden sapmayı göze alarak Taurasi'nin sözleşmesini feshetmesine rağmen ısrarla Fenerbahçe'ye vurmayı sürdürmüştür. Bu noktada Fenerbahçe "dünyanın en iyi oyuncusu" diye anılan bir ismi kaybetmeyi göze almıştır; ancak Fenerbahçe'yi samimiyet testine sokanların Hasan Şaş'ın doping cezası aldıktan sonra kaç sene Galatasaray forması giydiğini, Kerem Gönlüm'ün hala hangi takımın sporcusu olduğunu inceleyip ondan sonra kendi samimiyetlerini sorgulamalarını öneririm.


Varanların sayısını artırmak mümkün. Malum ağzı olan konuşuyor hele ki konu Fenerbahçe olunca ahlakçıların(!) , temizlikçilerin(!) sayısında ciddi bir artış yaşanıyor. 


Peki şimdi ne olacak?


--Henüz ikinci numune test edilmediğinde de görevini ihlal etmiş olan Turgay Atasü şimdi bu ayıp da eklenince TBF Sağlık Kurulu Başkanlığı görevinden istifa edecek mi?
--Bir sporcunun spor hayatını neredeyse yanlışlıkla(!) bitirecek olan Hacettepe Doping Kontrol Merkezi'ndeki sorumlular istifa edecek mi?
--Bir sporcu için hem de branşında dünyanın en iyisi olan bir sporcu için yapılabilecek en kötü karalama ve suçlamayı yapıp sonra "pardon, yanlışlık oldu yeaa" deme arsızlığını gösteren TBF'deki ilgili kurulun üyeleri istifa edecek mi?
--Artık görevi süresince olan skandalların aştığı Turgay Demirel istifa edecek mi?


Ben cevabını vereyim, bunların hiçbiri olmayacak. Suçlular hiçbir şey olmamış gibi arsızca, yüzsüzce, umarsızca, utanmadan görevlerine devam edecekler. Ve Avrupa şampiyonluğu hedefiyle Türk spor tarihinin herhangi bir branştaki en iyi takımlarından birini oluşturan Fenerbahçe mağduriyetiyle kalacak. Taraftar da Diana ve Penny'den kalan güzel günlerin hatıralarıyla yetinecek.
Bu skandalda suçu olan herkese koca bir Yazıklar Olsun! 




Not: Tüm bu skandallara, kadrodaki bunca değişikliğe, kısıtlı rotasyona rağmen; ciddiyetini kaybetmeden mücadelesini sürdüren, her maçta formanın hakkını sonuna kadar veren ve başarılı gidişatını sürdüren bayan basketbol takımını ve koç Ratgeber'i takdir etmek gerek, aynen devam!

9 Şubat 2011 Çarşamba

Geleneksel Ağlama Dönemi Başladı !

Yine, yeni, yeniden geleneksel ağlama ve mağdur edebiyatı dönemi başladı. Hepinizin bildiği üzere bu dönem, her sene Fenerbahçe'nin şampiyonluk havasına girdiği zamanlara rastlar. Ancak genelde lig sonlarına doğru "Bizim paramız yok, onlar zenginlik içinde yüzüyor", "El değmemiş temiz bir lig istiyoruz", "Yüzde yüz yerli takım", "Kalecileri satın alıyorlar" gibi temelsiz, mantık dışı iftiralarla başlayan ve Fenerbahçe karşıtı kamuoyu oluşturan bu süreç bu sene biraz erkene alındı. Üstelik bu sene ağlakların sayısında da ciddi bir artış var. Bu ağlakların tek tek isimlerini ve söylemlerini anıp sinirlerimizi zıplatmaya gerek yok. Hepsi asılsız, içi boş iddialar zaten. 


Üç yıldız alınca her maçın kazanılacağına, stat yapınca(!) tüm sorunların hallolacağına, devreyi dokuz puan farkla bitirince şampiyon olunacağına inanan yöneticilerden de daha farklısını beklemiyorduk zaten. Elde etmeye çalıştığı başarılarını saha içinde kazanamayan kulüplerin, başarısızlıklarını saha dışında ört bas etmeye çalışmasına yukarıda da belirttiğim gibi alışkınız zaten.


Süper ligin ikinci yarısı ile müthiş bir ivme ile camia olarak birlik ve beraberlik içerisinde yürüdüğümüz şampiyonluk yolunda, bizleri yolumuzdan alı koymaya kimsenin gücü yetmeyecektir. Kutsal ittifak içerisine girerek ağlamayı adet edinip, Fenerbahçe` nin başarısızlığı için her türlü etik değeri çiğneyen malum çevrelere karşı vereceğimiz en güzel cevap sezon sonunda kalkacak şampiyonluk kupası olacaktır.


6 Şubat 2011 Pazar

Şimdi Onlar Düşünsün

Manisa maçı öncesi maçı bizim için zor hale getirebilecek pek çok faktör vardı. Takımın geçen hafta Trabzon karşısındaki arzusunu sergileyip sergileyemeyeceği, eksiklerin takımı olumsuz etkileme ihtimali ve Manisa'nın son haftalarda sergilediği başarılı performans bu zorlayıcı faktörlerden birkaçıydı. Bir de maç içinde hem de 35 dakika gibi çok da uzun olmayan bir süre kaldığında mağlup duruma düşmüş olmak işleri nispeten daha da zorlaştırdı. Ancak takımın yüksek mücadele gücü ve mağlup duruma düştükten sonra artan isteği ile maçı lehimize çevirmeyi başardık. Üstelik farkı artırmamızı sağlayabilecek pek çok pozisyona da girdik ve çoğumuzun maç öncesinde de içinde de korkulu rüyalar gördüğü Manisa gibi zorlu bir deplasmandan üç puanla dönmeyi başarıp ligdeki galibiyet serimizi dört maça çıkardık. 


Her zaman olduğu gibi ayrıntılı genel maç analizi yapmaktansa notlarla devam edelim istiyorum:
-Mehmet Topuz: Uğruna verilen çabanın, harcanan paranın katkısını işte şimdi vermeye başladı. İlk yarının son haftalarında artmaya başlayan performansı son iki maçta adeta tavan yaptı. Gerçekten izlemesi büyük keyif veriyor. Mücadelesi, hırsı hep yüksek düzeydeydi; ama zekası ve tekniği ile birleşince tat vermeye başladı. Takımın yeni "ruh"u olma yolunda ilerliyor. "Ruh" demişken Tuncay'ımıza da Wolsburg forması altında başarılar dilemeyi ihmal etmeyelim... 
-Alex de Souza: Kaptan, bu sene formanın hakkını fazlasıyla veriyor. Neredeyse ilk geldiği senelerde bile bu kadar hareketli olduğunu, bu denli mücadele ettiğini hatırlamıyorum açıkçası. Bu sene asistleri ve golleri kadar mücadelesi de üst düzey. Bu maçta da girdiğimiz her pozisyonda üst düzey katkısı vardı, rakibin kilidini yine kaptanın açtığını söyleyebiliriz. Üstelik az önce gelen açıklamaya göre kaptanla sözleşme de yenilenmiş. Demek ki iki sene daha "Koşmuyor, Küçük Maçların Büyük Oyuncusu, Mücadelesi Yok" sözlerini işitmeye, havaalanında "10 Alex eder" diye karşıladıkları adamları kovalayarak gönderenleri izlemeye devam edeceğiz. İki taraf için de hayırlı olsun kaptan.
-Aykut Kocaman: Aykut Hoca, geçen hafta olduğu gibi bu hafta da yerinde hamleleriyle maçın gelmesinde etkili oldu. Yenik duruma düştükten sonra Niang'ın soldan forvete geçmesi, öne geçmemizle zaten aksamakta olan sol kanada Gökay'ın alınması ve risk alan Manisa takımına karşı Dia'nın girmesi sonuna kadar doğru hamleler olmakla birlikte sadece nispeten geç olduğu söylenebilir. Kimi kesimlerde Fenerbahçe hocalığı için yeterli kapasitede olmadığı görüşü hakim olmasına ve bu görüşün kısmen doğru noktaları bulunmasına karşın bence Aykut Kocaman Fenerbahçe için büyük şans. Duruşu, karakteri, adamlığıyla oraya fazlasıyla yakışıyor. Bu camia çok stajyerlere katlandı, varsın Aykut Hocam da tecrübe kazansın burada. Alınan bir olumsuz sonuçta onun da yüreğinin benim gibi yandığını biliyorum ya o bana yeter ! 
-Taraftar: Geçen hafta Trabzon maçında üzerindeki ölü toprağını atan Fenerbahçe taraftarı, bugün de muazzam destek verdi. Pek çok grubun bugün pahalı bilet fiyatlarına rağmen İstanbul'dan bu deplasmana gittiğini biliyorum. Keyifli de bir tribün oldu. Hafta arasında da iki haftadır Samandıra'ya ziyaretler söz konusuydu. Takımla taraftarın bütünleşmesi adına beklediğimiz durumlardı zaten bunlar. Umarım bu güzel gidişat sezon sonuna kadar sürer.
-Olumsuzluklar elbette var, ama biz de skor yazarlığı yapıp şöyle üstün körü geçelim onların üzerinden. Niang'ın fizik düşüşü, Stoch'tan bir türlü faydalanamamamız, sol kanadın Santos önderliğindeki dağınık görüntüsü ve maalesef yedeğinin Caner olması, yine adam paylaşım hatasından yenen bir gol... İstesek daha da çoğaltırız ama dedim ya bugün skor yazarıyız, keyfimiz de yerinde, bunları es geçelim.


Bugünkü galibiyet Trabzon maçına anlam kazandırması kadar yarıştaki rakiplere "Fenerbahçe bu işi istiyor" mesajı vermek açısından da oldukça önemliydi. Üst üste galibiyetlerin takıma aşılayacağı özgüven de cabası. Şimdi önümüzde hemen takibimizdeki iki takıma karşı İstanbul'dan çıkmadan yapılacak iki maç var. Bu iki maçta "hata yapma lüksümüz yok" denecek kadar katı bir durum söz konusu olmasa da alınacak altı puan çok değerli olur. Bu maçlardan sonra fikstürümüzün nispeten kolaylaşacağı, rakiplerinkinin de nispeten zorlaşacağı  düşünülürse güneşli günler yakın, ne diyelim: "Şimdi onlar düşünsün"

Bu arada canımız ciğerimiz Rıdvan Hocamız kalp krizi geçirmiş. Neyse ki korkulacak bir durum yokmuş ve genel sağlık durumu iyiymiş Rıdvan Hocamızın. Kendisinin bir an önce sağlığına kavuşmasını diliyoruz.

3 Şubat 2011 Perşembe

İnsan Müsvettesi !

Ben yirmi iki yaşındayım. Kendimi bildim bileli futbol izliyorum, hayatımda bu herif kadar antipatik, çirkef, karaktersiz bir futbolcu daha görmedim. Belki Fenerbahçe'de olduğu için biraz duygusal yaklaşıyorum olaya ama bu adamı üzerinde çubuklu ile görünce tüylerim diken diken oluyor. 104 yıllık Fenerbahçe tarihinde binlerce sporcudan elbette antipatik olanları, karaktersiz olanları olmuştur; ama ben bu formaya bilica kadar yakışmayanı görmedim.


Beyimiz şimdi de gece eğlencesinden çıkışta Barbaros Bulvarında kırmızı ışıkta beklemekte olan bir kuryeyi adeta biçmiş, kurye şükürler olsun ki çok büyük bir şans eseri kaza anında havaya fırlayarak iki arabanın arasına sıkışıp ölmekten kurtulmuş. Beyimiz ne mi yapmış? Kuryenin durumu umrunda olmaksızın, basıp gitmiş. Elbette her insan kaza yapabilir, bugün bu herifin başına gelen trajik durum yarın benim de başıma gelebilir. Ama bu herifin çarptığı kişiye yardım etmeyi düşünmeksizin kaza yerini terk etmesi insanlığa sığmaz. Neyse ki var olan mobesse kameralarının kayıtları ve aracının plakasını düşürmesi sonucu aracı onun kullandığının tespiti üzerine getirildiği karakoldaki sorgusunda "çarptığımı farketmedim" deme haysiyetsizliğini de göstermiş. İşin vahimi bu herifin yargı süreci işlemeye devam etmesine karşın kurye kardeşimizin - artık ne rüşvetler, ne tehditler aldıysa -  şikayetçi olmaması sonucu muhtemelen ciddi bir ceza almadan bu olaydan kurtulacak olması. Çünkü bu ülkenin rezil adalet sistemi parayla hataların kapatılabileceği binlerce açıkla dolu.


Biraz basireti, az biraz insanlığı olan insanı Fenerbahçeliliğinden utandıran bu insan müsvettesinin tazminatı neyse verip derhal gönderir. Lakin bunu yapabileceğinize zerre inanmıyorum, işte asıl buna yanıyorum !