22 Şubat 2011 Salı

Yolumuz Açık !

Devre arası sona erdiğinde her ne kadar oyuncular ısrarla kampın çok faydalı geçtiğini, ikinci yarıda bambaşka bir Fenerbahçe izleteceklerini söyleseler de Y.Malatya ve Samsun hazırlık maçları taraftarda pek umut ışığı doğurmuyordu. Antalya-Trabzon-Manisa-Kayseri-Beşiktaş gibi zor bir beşli seri başlamadan çoğumuz 10 puana tavdık. Ama dünkü derbi galibiyetinin ardından tamamlanan seri sonunda futbolcularımız inanılmaz bir özveri, mücadele ve azimle seriyi kazasız aştılar ve bana göre fikstür ve ilerleyen haftalarda rakiplerine göre daha iyi stres kontrolü yapabileceği avantajını da gözeterek Fenerbahçe'yi bana göre şampiyonluk yolunda en avantajlı takım konumuna getirdiler. Önümüzde nispeten kolay görünen ama hepsi de küme düşmeme yarışı veren, bu nedenle de kaybedecek bir şeyi olmayan takımlara karşı yapılacak üç kritik mücadele var, rehavete kapılmayıp aynı ciddiyetle bu seriyi de aşmak gerek diyip maçtan notlarımıza geçelim:


-Dünkü maç uzun yıllardır hasret kaldığımız kalitede "derbi" kavramına gerçek anlamda uygun bir mücadele oldu. İki takımı da bu keyifli heyecan dolu maçtan dolayı tebrik etmek gerek
-Herkesin söylediği gibi maçın üç kırılma anı bana göre de Dia'nın direkten dönen topu, Almeida'nın Guiza'ya özendiği pozisyon ve Ferrari'nin amatörce gördüğü kırmızı kart. Bu kırılmaların sayısını artırmak mümkün. Bu da maçın ne kadar gelgitlerle dolu olduğunun kanıtı.
Bireysel olarak futbolcuları değerlendirirsek;
-Volkan; maçın kırılma anlarından birinde Almeida'nın pozisyonunu çıkararak Fenerbahçe'yi oyunda tuttu. Maç içinde bir kaç iyi kurtarışı daha vardı, iyi maç çıkardı.
-Gökhan; sakatlığın etkisiyle ya da Beşiktaş'ın etkili kanat adamlarına karşı önlem olsa gerek fazla hücumda görünmedi. Alışılmış görüntüsünü vermese de zor şartlarda oynamasına rağmen fena değildi.
-Lugano-Yobo; zaten oyunun belli bölümleri dışında çok iş düşmeyen ikiliydi. Yenilen gollerde hataları yoktu. Uyumlu bir görüntü verdiler, Uche-Högh efsanesinin yeni versiyonu olmaları dileğimiz.
-A.Santos; son zamanlardaki en iyi futbolunu sergiledi, hücuma katkısı ve Dia ile uyumunun yanı dıra etkili Beşiktaş kanat akınlarına karşı mücadelesi takdire şayandı. 
-Mehmet; Kayseri ve Trabzon maçlarındaki görüntüsünün uzağındaydı. İyi mücadelesi ile savunma olarak katkı verse de beklentileri bu kez karşılayamadı. Ancak, bunda haftayı sakatlıkla geçirmesi ve kendisi hakkında beklentilerimizin çok artması da etken tabi. 
-Selçuk; çok koştu, çok çabaladı, sınırlı yeteneğine rağmen yine maksimum mücadelesiyle orta sahayı diri tuttu.
-Emre; Mehmet ve Gökhan gibi o da sakatlığın izlerini taşıdı, bildiğimiz Emre'den uzaktı.
-Dia; ne kadar yerinde bir transfer olduğunu bir kez daha kanıtladı. Beşiktaş sağ kanadını çökertirken futbolun ofans ve defans olarak gerektirdiği her şeyi yaptı, takımın en iyilerindendi.
-Niang; ilk yarıdaki GS maçında sakatlanmasının ardından oynadığı en iyi maçı oynadı bence. Defansta Ferrari-Toraman ikilisini çok zorladı. Hele ki ilk yarıda attığı çalımla Ekram-Toraman ikilisini geçip 60 metrelik deparın ardından attığı şut gol olsa efsane olurdu. 
-Sıra geldi Alex'e... Şimdi ne söylesek az olacak, ne anlatsak eksik kalacak. Muazzam bir maç çıkardı. Attığı üç golün yanı sıra gerektiğinde defanstan gelip top çıkarması, gerektiğinde rakibe yaptığı presle 7 yıldır  "Koşmuyor, Küçük Maçların Büyük Oyuncusu, Mücadelesi Yok" diyenlere tükürdüklerini yalatmaya dün gece de devam etti. Kusura bakmayın ama siz yıllardır havaalanında "10 Alex eder" diye karşıladığınız adamları kovalayarak göndermeye devam ederken kendisini rakip olarak çubukluyla görme kabusu iki buçuk yıl daha bu topraklarda. Dün "ComeBackDiana" kampanyasına twitterdan verdiği desteğin ardından bugün de Fenerbahçe-Galatasaray A2 maçında mütevazi bir şekilde bizle oturup sohbet etmesi sonucu bir kez daha anladım ki sen başkasın kaptan, çok başkasın!
-Aykut Kocaman takımı maça mental ve fiziksel olarak iyi hazırlamış, rakibini iyi analiz etmiş. İkinci yarının başından beri yavaş yavaş Aykut Hoca'nın arzuladığı takımın görüntüsünü vermeye başladık, dileğimiz kendisinin yıllarca buralarda kalıp efsane haline gelmesi. Tebrikler hocam.
-Cüneyt Çakır; bence "Türkiye'nin en iyi hakemi" nitelemesine yakışmayan bir maç yönetti. Ekrem'i ve Gökhan'ı atmaması, Ferrari-Lugano mücadelesine penaltı vermemesi ve özellikle de oynatmadığı avantajlar geldiği seviyeye yakışmadı. 
-Beşiktaş yöneticisi Mete Düren'in hakem hatalarından sadece Gökhan'ın sarısı üzerinden yine topu federasyona atması içinde bulundukları ruh halini özetliyor.
Benzer açıklamalar, ters şartlarda Fenerbahçe kulübünden gelse ne gündem değiştirmemiz kalırdı, ne ağlaklığımız. Burdan Mete Düren'e de sormadan edemiyorum: Ligde 22 maçta 9 galibiyet, 5 beraberlik alan, liderin 18 puan gerisinde takımın var iken "Bu lige 2 beden fazlayız." demek mantık sınırlarını fazlaca zorlamıyor mu?

Yazının başında da dediğimiz gibi oyun çok gitti geldi. Dia'nın topu girse, Almeida kaçırmasa, Ferrari atılmasa gibi pek çok şart altında farklı yerlere gidebilirdi maç; ama bizim için olumlu bir şekilde sonlanmasının memnuniyetini de sonuna kadar yaşıyoruz. 
İlk yarıda sergileyemediğimiz "takım olma" kavramının nihayet yerleşmesi  sonucu ortaya çıkan sonucu görüyorsunuz değil mi? Bu azmi, bu mücadeleyi, bu arzuyu gösterdiğimiz müddetçe şampiyonluk yolumuz sonuna kadar açık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder