26 Aralık 2010 Pazar

Florya "Metin Oktay" Tesisleri

Bugün Galatasaray ile Fenerbahçe U17 futbol takımları arasında oynanan mücadelenin devre arasına gidilirken iki takım kalecileri arasında çıkan tartışma kavgaya dönüşmüş(burasıyla ilgili çelişkili bilgiler alıyorum), sahaya giren bazı canlı organizmalar (ne insan ne de Galatasaray taraftarı demeye gönlüm elveriyor) sahadaki 1994-95 doğumlu Fenerbahçeli futbolculara saldırmış. Çıkan olaylarda Fenerbahçe'mizin genç stoperi Koray Gülsüm'ün, aldığı darbe sonucu burnu kırılmış, diğer Fenerbahçeli futbolcular da irili ufaklı darbelere maruz kalmış. 


Olayla ilgili bizzat olay yerinden aldığım bilgilerde olayların kıvılcımı ile ilgili olarak basında yazan haberlerden farklı bilgiler gelse de bu olayın kabul edilebilir bir tarafı yok. O insan demenin mümkün olmadığı yaratıkların hangi düşünceyle hangi zihniyetle  kendi çocuğu, kardeşi yaşındaki sporculara saldırdığını açıklamak imkansız çünkü. 15 yaşındaki çocukların burunlarını kıracak derecede hayvanlaşabilmek için nasıl bir psikolojiye sahip olmak gerekir bilemiyorum, anlayamıyorum. 


-Amacı insanın kişisel gelişimini ve fiziksel sınırlarını keşfini sağlamak olan spor aktivitelerinin bunları sağladığını gel de anlat bakalım artık sen bu çocuklara. 
-Gel de anlat bakalım o çocukların antreman yaptığı sahalara yazdığın "Spor Kardeşliktir" sloganını. 
-Hadi anlat bakalım ebedi dostluğu. 
-Gel de anlat bakalım o artık unutulmaya yüz tutan dostluk hikayelerini, aynı evde yaşayan Fenerbahçe ve Galatasaraylı futbolcuları... 
-Ne anlatırsan anlat o çocukların yüreklerinden ne bugün yaşadıkları korkuyu silebilirsin ne de bugünden sonra yaşayacakları nefreti.



Fenerbahçe formasını giyen "Taçsız Kral" Metin Oktay, Galatasaray formasını giyen de Fenerbahçe efsanesi Can Bartu. Jübile maçında Fenerbahçe ile karşılaşmak isteğini ileten Metin Oktay'a Fenerbahçe yöneticisi Eşref Aydın'ın 10 dakika da Fenerbahçe forması ile oynaması şartı sunmasına "Şeref duyarım" diyerek cevap veren efsanedir Metin Oktay.

Yazımızı bir Fenerbahçe erbabı olan İslam Çupi'nin Metin Oktay ve Galatasaray üzerine sözleri ile noktalayalım:
"Galatasaray'ı içine yapıştıranlara soruyorum. Galatasaray'ı ancak kendileri ile birlikte mezara götüreceklere sesleniyorum. Şu fenerbahçe filelerinde; çamurla yağmurla, terle anıtlaşan beraberlik golünün yaratıcısı Metin'e çok iyi bakın. Onun şahsında şöyle bir geriyi yaşayın. Metin, 1930 yılından 1947'ye kadar şampiyonluk ve yaka rozetinden mahrum İstanbul'un Galatasaraylı kesimine, kırmızılı bandrayı tekrar çeken bir futbol cengaveridir. Galatasaray'ı etine, yüreğinin içine dikenler için soruyorum; bu fotoğrafın doruğundaki delikanlıyı çok iyi belleyin! orada üç kağıtçılık kaplaması geçirilmiş kaplaması yerine, gerçek Galatasaray'ı bulacaksınız.


Not: Bu maçta yaşanan olayları Ultraslan forumunda "daha bu yaşta terbiye vermek gerekir, iyi olmuş", "keşke birkaç tanesinin daha burnunu kırsalarmış", "16 yaş küçük bir yaş değil, gider yapıyorsa gereğine katlanır" gibi ifadelerle savunanları yukarıda tarifini sık sık yaptığım Galatasaray ve Galatasaraylılık ile ilgili görmediğim için farklı bir kefeye koyuyorum.Bunların türevlerini bazı Fenerbahçe forumlarını açarak da bulabilirsiniz.




22 Aralık 2010 Çarşamba

Armanın Gururları



Ne desek az biliyorum, aslında hislerimi ifade edebileceğim kelimeler bulmakta da zorlanıyorum oldukça. Kafamda kuruyorum, kurguluyorum, bir beste söyleyeyim içten içten diyorum; ama algılayamıyorum dünya şampiyonu kavramını. Nasıl yani dünya şampiyonu, dünyadaki binlerce voleybol ekibi arasında en iyisi, en büyüğü. Bu demek değil mi dünya şampiyonluğu? 
Evet, Fenerbahçe Acıbadem hem de tek bir set bile vermeden dünya şampiyonu. Bu kızlar için ne söylesek, ne desek, ne yazsak az. 


O kadar ilginç duygular yaşıyorum, bu gururu idrak etmekte o denli zorlanıyorum ki ilk kez bir kaydımı bu kadar zorlanarak yazıyorum.


Başta bu vizyonu ortaya koyan Acıbadem Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Ali Aydınlar olmak üzere içi Fenerbahçe aşkıyla dolu büyük kaptanımız Çiğdem Rasna'dan her gün oyunun biraz daha üstüne koyan, yüreğiyle oynayan Eda'mıza; kırk yıllık Fenerbahçeli gibi davranan Kasia Skowronska'dan artık bizden biri olan Osmokrovic'e; bu efsane takımın temelini atan büyük insan Jan De Brandt'an yeni koçumuz Ze Roberto'ya; masöründen malzemecisine hepinize kısa süre önce hayalini bile kuramayacağımız başarıları ve bu başarılar neticesinde gelen gururu yaşattığınız, üzerinizdeki yüce "sarı lacivert çubuklu"nun hakkını sonuna kadar verdiğiniz için sonsuz teşekkürler...


Armanın gurur kaynakları yarın 11.00 gibi Atatürk Havaalanı'nda olacaklarmış. Hadi hep bir ağızdan: Dış Hatları yakarız senin için şampiyonluk gelince...




Not: Takım sporu bazında ülkemizin ilk dünya şampiyonluğumuz, Galatasaray Tekerlekli Sandalyeli Basketbol Takımı'na aittir. Bu vesileyle o "Engelsiz Aslanlar"ı da tekrar kutlamış olalım.



21 Aralık 2010 Salı

Teşekkürler..


Kadıköyde sene sonunda küme düşme ihtimali yüksek bir takımdan 3 gol yedik bugün.Üstüne üstlük ligin ilk yarısının sonunda, ezeli rakiplerimiz Galatasaray ve Beşiktaş'ı geçmemize rağmen lider Trabzonspor'un 9 puan gerisinde 3.cüyüz.
Geçmiş senelerde benzeri bir durumla karşılaşsak spordan soğur, bilgisayar oyunlarında bile futbol oynamak istemezdim.Bu sene futboldaki başarısızlığımız değil ama yakalayamadığımız başarı yüzünden diğer branşlarda teselli arıyoruz demek çok büyük haksızlık olur.Çünkü artık bu iş teselli boyutunu geçeli çok oldu.Belki de bu formumuzun bir iki yıl devam etmesi durumunda yurt dışında Fenerbahçe'yi bilen insanlar arasında bir anket yapılsa, futbol takımını tanıyanların oranı diğer branşlarımızın altında kalacak.


Fenerbahçe Acıbadem voleybol takımımız bizi bugün dünyanın en büyük spor kulübü olma yolunda hiç olmadığımız kadar ileri götürdü.Set vermeden kazandıkları dünya şampiyonluğu benim gözümde Galatasaray engelli basketbol takımının kazandığı dünya şampiyonluğuyla birlikte Türkiye'nin en büyük sportif başarısıdır.
Amatör branşlarda aldığımız bu başarılar, lokomotif branşımız futbolda da er geç gelecek olan güzel günlerin habercisidir.Futbol takımı lokomotiftir her zaman taraftar için; en kıymetli, en çok mutlu eden, en çok acı verendir ama voleybol da basketbol da artık büyük bir tutkudur bizim için.

Bu tutkumuzu canlı tutan, Fenerbahçe tarihine takımlar düzeyinde ilk DÜNYA ŞAMPİYONLUĞUnu kazandıran sarı meleklere sonsuz teşekkürler...

14 Aralık 2010 Salı

Armanın Gururu Sarı Melekler



Bu sene gerek Dünya Voleybol Şampiyonası'nın ligin hemen başında sona ermesi, gerekse kadroda yapılan büyük değişiklikler neticesinde bayan voleybol takımımız birbirine alışmakta biraz sıkıntı çekiyordu. Dinamo Moskova deplasmanında alınan ve bir buçuk yıldır görmeye alışık olmadığımız mağlubiyet de "acaba" dememize yol açmıştı. Ama görülen o ki takım giderek birbirine ısınıyor ve o alıştığımız Fenerbahçe Acıbadem görüntüsüne erişmeye başladı. Dün de yine kupanın önemli adaylarından Dinamo Moskova'dan rövanşı aynı skorla 3-0'la alırken o özlenen görüntüsünü sunmaya başladı sarı melekler. Dün özellikle 2. set sırasında takımımız 19-13 öndeyken gösterilen muazzam bir özveri sonucu gelen bir sayı var ki kelimelerle anlatılmıyor. Aşağıda videosu buyrun izleyin.




Ne demiştik: Armanın Gururu Sarı Melekler

12 Aralık 2010 Pazar

Güvenimiz Kocaman

Maç yazısı yazacak keyfim yok pek açıkçası. Takım ruhsuz kaynıyor, istikrar yok, her ikinci yarıyı rezil oynuyoruz adeta.


Hala olumlu bakabilmek için tek sebep var: O'na duyduğumuz "Kocaman" güven ! 

9 Aralık 2010 Perşembe

Onurlu Duruş



Aslında ayrıntılı bir maç yazısı düşünüyordum Barcelona maçı için ama açıkçası ilk yarıdaki basketbol biraz hevesimi kırdı. O yüzden maç sırasında başladığım yazıyı yayınlamak yerine ikinci yarı gösterdiğimiz onurlu duruşa dikkat çekmek istiyorum. 


İkinci yarının hemen başında Roko Ukic önderliğinde başlayan direniş maçın son dakikalarına kadar sürdü. Zaman zaman tekrar artan zaman zaman da 2 sayıya kadar düşen farkı kapatabilmek için şanslar da bulduk ama ya yanlış hücum tercihleri ya da maçın tansiyonundan kaynaklandığını düşündüğüm acele atışlar yüzünden bir türlü o kritik sınırı aşamadık ve her ne kadar 6 sayılık farkla karşılıklı averaj avantajımızı korusak da kazanabileceğimiz bir maçı mağlup tamamladık. Ancak Fenerbahçe'nin ikinci yarıda gösterdiği onurlu direniş ve muazzam çaba görülmeye değerdi. Tanjevic döneminde tamamen kaybettiğimiz takım karakterini kazandığımızın göstergesiydi bu maç. Geçen sene olsa bu takım fark 14'e çıktığı sırada asla üçüncü periyottaki isyanı ortaya koyamaz ve maç muhtemelen 20'nin üzerinde bir farkla sona ererdi. Koç ve oyuncular ile geçen senelere inat salona koşan seyirci ile artık Fenerbahçe Ülker, korku duyulan bir takım haline geldi. 


Parantez açmak istediğim bir kaç kişi var takımda:
Roko Ukic; gerçekten kariyerinin en verimli dönemini oynuyor, çok istikrarlı bir görüntü çiziyor, takımın ikinci yarı gösterdiği onurlu direnişte de başı çeken oydu zaten.
Mirsad Türkcan, yaşı ilerledikçe daha bir özverili oynuyor. 2001 Avrupa Basketbol Şampiyonası'nda Hırvatistan maçının son anında attığı basketle maçı uzatmaya götürdüğü günkü özverisini hala gösteriyor. Hani (benim için yazması daha uygun olan spor olan) futbolda bir deyim vardır "tekmeye kafa sokan oyuncu" diye. İşte Mirsad, öyle bir basketbolcu. Daha nice ribaundlara Mirsad...
Kaya Peker, açıkçası diğer pek çok Fenerbahçe taraftarı gibi beni de pek memnun eden bir transfer değildi. Kaya'nın basketboluna herhalde kimsenin diyecek bir şeyi yoktur ama rakip olarak bize karşı oynadığı maçlarda hem tahrike müsait biri olması hem de nispeten çirkef yapısı bu hoşnutsuzluğu doğuran sebeplerdi. Sezon başında pek süre almayan Kaya, Vidmar'ın sakatlığının ardından gerçekten de bambaşka bir kimliğe büründü ve inanılmaz bir özveri gösteriyor. Bugün de gerçekten müthiş arzulu oynadı. Kendisini hala çok sevmesem de tebrik ve teşekkür etmek gerek.

Hakem üçlüsü, bence genel anlamda Murat Kosava'nın abarttığı kadar kötü değillerdi. Hani ucuz diye iddia edilen faullerin benzerlerini Barcelona'ya da çaldılar ama bence o son dakikalarda Kinsey-Kaya ikilisinin Lakovic'ten çaldığı topta çalınan faul gerçekten maçı bir taraftan alıp diğerine verdi. Yine de öyle isyan edilecek bir yönetim yoktu bence.


Taraftara da değinmek istiyorum. Gerçekten bu sene taraftarın takımla barışması için önemli adımlar atılmıştı. Aydın Hoca'nın dönüşü, Mrsic'in teknik kadroda yer alması, Tanjevic ve branşın belalısı Mahmut Uslu'nun gidişi, doğru transferler ve hoca seçimi dışında camiada aniden yakalanan bir hava; geçen sene Euroleague yönetiminden seyirci uyarısı alan Fenerbahçe Ülker'i bir anda turnuvanın en yüksek seyirci ortalamasıyla oynayan takımı haline getirdi. Ancak her maç kapalı gişe oynansa da seyircinin salonda istenen efektiflikte olduğunu söylemek mümkün değil. 15 bin civarında bir seyircinin rakip ve hakemler üzerinde yaratabileceği baskı bunun çok çok üzerinde olmalı bence. Zaten Fenerbahçe hücumları sırasında söylenen mıymıy besteler takıma en ufak bir etki yapmıyorken, en azından rakip hücumlarında ıslıklarla boğulmalı rakip takımlar. Benim gözlemim maçlarda taraftarın takımı ateşlemesi gerekirken takımın iyi oynadığı dönemde taraftarı ateşlediği şeklinde. Bu büyük seyirci kitlesini artık daha etkili kullanmaya başlamamız gerekir diye düşünüyorum. 


Daha önce de belirttiğim üzere 6 sayılık fark dolayısıyla averaj avantajımızı koruduğumuz için artık Montepaschi Siena maçının önemi daha büyük. Orada gerçekten çok bilinçli ve bu sene değişen kadrosuna rağmen kalıplaşmış basketbol oynayan bir takımla çok kalabalık olmayan ama basketbolu iyi bilen bir seyirci önünde oynayacağız.  Eğer orada kazanırsak gruptan lider çıkma şansımız çok yüksek. Ben bugün ikinci yarıda gösterdiğimiz karakteri gösterir, savunmada klasik sertliğimize döner ve hücumda ısrarla doğru tercihleri denersek orada kazanabileceğimize inanıyorum. 


Son olarak bizi Barcelona'ya yenildiğinde üzülen, "nasıl kaçırdık elimizden" diyen bir taraftar kitlesine dönüştürdüğü için emeği geçen herkese sonsuz teşekkürler...




Fotoğraflar, fenerbahce.org'dan alınmıştır.

8 Aralık 2010 Çarşamba

Siftah...



İşte başlıyoruz...
Ne zamandır aklımda Fenerbahçe sevdamıza dair bir şeyler karalamak. Her salon çıkışı, her maç sonrası satırlar kafamda canlanırken kaybolup gidiyor aylardır. Erteleye erteleye bugüne kadar geldim yazmaya başlamak için. Ama şimdi siftah zamanı. Hasan ile beraber elimizden geldiğince  Fenerbahçe ile Türkiye'den ve Dünyadan sporla ilgili bir şeyler yazmaya çalışacağız. 


Benim söyleyeceklerim bu kadar, hadi hayırlı işler !