21 Ocak 2011 Cuma

Bunun Adı Devrim !


Maç yazısında geceyi gayet güzel an be an özetlemiş zaten Hasan. Dolayısıyla ben dün geceye değil, bir yıl kadar öncesine dönmek istiyorum, 2010'un 6 Ocak'ına. Aşağıda okuyacağınız italik yazılı kısım o günkü Hürriyet Gazetesi'nden alıntıdır.

Erkekler Uleb Avrupa Ligi (A) grubunda mücadele eden Fenerbahçe 
Ülker basketbol takımı, gruptaki 9. maçında, deplasmanda İtalyan 
temsilcisi Montepaschi Siena'ya 101-58 yenildi. İtalya'nın Siena 
kentindeki karşılaşmayı baştan sona üstün götüren ev sahibi takım, 
ilk çeyreği 19-14, ilk yarıyı da 50-25 önde tamamladı. İkinci yarıda 
da Fenerbahçe Ülker önünde etkili oyununu sürdüren İtalyan temsilcisi, 
3. periyot sonunda sayı farkını 39'a çıkardı: 78-39. Son periyotta arayı 
iyice açan Montepaschi Siena, karışlaşmayı 43 sayı farkla 101-58 
kazandı. Bu sonuçla Fenerbahçe Ülker, grupta oynadığı 9 maçında 6. 
yenilgisini almış oldu.

Üzerinden çok değil sadece bir yıl geçmiş, Euroleague'de Fenerbahçe'nin "büyük maçların küçük takımıyım" diye takıldığı dönemler. Peki o günden bugüne ne değişti. 
Ne oldu da Siena karşısında ikiye katlanan takım burada Siena'yı mağlup etti? 
Ne oldu da Barça'dan 20-25 sayı farka fitken geçen yılın şampiyonu deplasmanda devrilecek hale gelindi? 
Ne oldu da bu senenin en büyük EL favorisi, her bir guardı sıradan bir takımı üst düzeye çekecek nitelikte bir takım olan Olympiakos gibi zor bir deplasmandan zaferle çıkılır hale gelindi?

Adım 1: Şubeye senelerdir kan ağlatan ve Türk Spor kamuoyunda adı büyük bir nefretle anılan Mahmut Uslu'nun ayrılması birinci adımdı.
Adım 2: Türk basketboluna ve Fenerbahçe Ülker'e kattıkları ve bizden aldıkları hep konuşuldu tartışıldı Tanjevic'in. Bazıları körü körüne eleştirse de ben savunma konusunda Türk basketbolunun kendisine çok şey borçlu olduğunu düşünüyorum. Ancak kenardaki güvensiz duruşu, oyuncularla hakarete varan düzeyde diyaloğu, bir türlü hücum karakteri oturtamayışı, oyuncu değiştirmek ve değiştirdiğini benchte unutmaktan ibaret rotasyon anlayışı ve en önemlisi belki de Aydın Hocamızın yerini alışı ile pek ısınamadık Tanjevic'e asla. Takımdan onun gidişi adım ikiydi.
Adım 3 : Adım ikinin akabinde Aydın Örs'ün genel koordinatör olarak takıma dönüşü; takımın başına kendi idealleri ile uyumlu, karakter sahibi birini (şimdiden çoğumuzun idolü) Spahija'yı getirmesi; üstelik bir de geçen sene bu takımı lig zaferine taşıyan Ertuğrul Erdoğan'ın yanına bir Fenerbahçe efsanesi Damir Mrsic'in de teknik ekibe eklenmesi ile adım üç tamamlanıyordu.
Adım 4 : Ulaşımı adeta eziyet olan, hele maç çıkışları tam bir işkenceye dönüşen, konfordan ve tribünlerin konumu nedeniyle basketbol keyfinden oldukça uzak olan Abdi İpekçi'den; ulaşımın nispeten kolay olduğu arena kıvamında bir Sinan Erdem'e geçmek olumlu katkı yapsa da asıl ilk üç adımın taraftarı şubeyle barıştırması inanılmaz bir seyirci potansiyeli doğurdu. Geçen sene seyirci ortalamaları nedeniyle Euroleague yönetiminden birkaç defa uyarı alan Fenerbahçe Ülker, 32li gruplar sonunda seyirci ortalamasında liderdi. Siena maçına zar zor bilet bulduk, Barça'ya bulamadık. Varsın biz bilet bulamayalım, yeter ki o salon hep öyle dolu olsun.

Spahija; karakterli, ne istediğini bilen, takımın bir parçası olabilmeyi kabul eden, takımın önüne geçme niyeti olmayan oyunculardan çok uyumlu bir takım yarattı. Disiplini ve motivasyonu maç boyunca yitirmeyen bir takım ortaya çıktı. Kenarda hata yapanın bir güzel haşlıyor ama başaranı iyi işler yapanı da onore ederek saygı uyandırıyor koç. Aydın Hoca'nın oyuncularla hatta bir o kadar da teknik kadroyla muazzam ilişkisini de takdir etmemek ayıp olur. Onun çok büyük katkısı var bu devrimde.

Grup maçlarında hep söylüyorduk FinalFour konuşmak için daha erken diye ama artık zaman zaman ben de Barcelona'da Palau Sant Jordi'nin sarı-lacivert hayalini kurmaya başladım. Yine de önümüzde çok zorlu beş maç varken adım adım yürümekte fayda var. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder