Maçın teknik analizini yapabilecek durumda değiliz açıkçası, söz konusu Fenerbahçe-Galatasaray rekabeti olunca maçı analiz yapabilecek biçimde izlemek pek mümkün görünmüyor. Zira dün de teknik detaylar, kadro, taktik filan algılayamadığım noktalardı. Kahve seyircisi kıvamında izledim mücadeleyi. Yine de Galatasaray cephesinin maça çok daha konsantre çıktığını ve oyunun çoğunluğunda maçı daha çok istediğini söyleyebilmek için çok da konsantre izlemeye gerek yoktu maçı.
Özellikle ilk yarı da Emre'nin eksikliğinde top çıkarma konusunda sıkıntı yaşayacak takımın bir de bu görevi dün kendi standartlarının bile altında pas yüzdesiyle oynayan Selçuk üstlenince Fenerbahçe ileri çıkmakta ve haftalardır çok iyi yaptığı rakibe önde baskı kurmakta çok zorlandı. Bu görevi üstlenebilecek isimlerden Mehmet ve Özer de kafalarında herhangi bir şablon olmadan bir ileri iki geri oynayınca işlerin yolunda gitmesi de pek mümkün değildi zaten. Aykut Hocanın ikinci yarıya Selçuk-Semih değişikliğiyle başlaması akla yatkın. Zira Selçuk'un sakatlığının üstüne düşük pas yüzdesi ve gördüğü sarı kart ile Fenerbahçe'nin oyunun merkezini ileri taşıyacak bir oyuncuya ihtiyacı, yabancı kontenjanı sorunu ile de birleşince doğru seçim Semih'ti. Nitekim bu değişikliğin ardından Fenerbahçe ileride daha fazla top tutmaya ve ileri daha kolay çıkmaya başladığını görüyoruz. Niang'ın sakatlanmasının ardından da Stoch'un girmesiyle Fenerbahçe kanatlara inmeyi başardı. Hagi'nin hatalı değişiklikleri ve takımı gereksiz geri çekmesiyle de maç Alex'in istediği kıvama geldi ve o da klasik resitallerinden birini daha sundu.
Gelelim notlara:
-Alex için fazla bir şey söylemeye gerek yok. Kendisine sallayanlara inat o tarih yazmaya devam ediyor. Kesinllikle gördüğüm en zeki futbolculardan biri. Futbolu çok seven biri olarak Alex'i toplu/topsuz sahanın içinde takip etmekten büyük keyif alıyorum. Seni, gollerini, asistlerini, enfes hareketlerini ve adamlığını izlediğim ve rahmetli dedemin yalnızca bir kez izleyebildiği Lefter'i bana anlattığı gibi benim de torunlarıma anlatacağım eşsiz bir miras bıraktığın için sonsuz teşekkürler Kaptan.
-Aykut Kocaman, göreve geldiğinden beri orada olmaması gerektiğini iddia edenlere her hafta ders vermeye devam ediyor. Hataları illa ki var ama gün geçtikçe olgunlaşıyor. Dün de hamleleri ile maçı getiren faktörlerden biri oldu. Dileğimiz kendisinin yıllarca burada kalıp futbolculuğundan sonra teknik adamlığıyla da efsane haline gelmesi.
-Genel anlamda Fenerbahçeli futbolcular ortalamalarının altında oynadılar dememiz mümkün; ama yine de maçın sonuna doğru ritm bulup futbol şansını yanımıza alınca galibiyet geldi. Ligin bundan sonraki kısmında daha yüksek konsantrasyon gerektiği şart.
-TT Arena, gerçekten çok güzel bir stat olmuş, taraftar da 60'lara kadar çok güzel bir atmosfer yarattı. Son yıllarda gördüğüm derbilerde en iyi iç saha tribünü performansıydı, tebrik etmek gerek. Fenerbahçe tribünü de maçın genelinde zaman zaman sesini duyurdu, özellikle 1-1'den sonra kontrolü ele geçirdiler, onları da keyifle dinledik. Atmosfer adına tek kötü nokta sahaya yağan maddelerdi. Maçın genelindekiler derbi atmosferine bağlanıp tolare edilebilir; ama son dakikalarda sahaya inen rakı şişesinin açıklanabilir bir yanı yok. Resmen cinayete teşebbüs, daha Eskişehir maçında Batuhan'ın benzer bir olayda yaralandığını düşünürsek Volkan'ın çok şanslı olduğunu söyleyebiliriz.
-Bir de Kazım'a değinmek lazım tabi. Neden Fenerbahçe'de barınamadığını, neden gönderildiğini dün herkese gösterdi. Fenerbahçe taraftarının artık kendisi hakkında en ufak bir soru işareti yoktur herhalde.
Fenerbahçe çok zorlandığı, genelinde ikinci yarıdaki maçlarda oynadığı futboldan çok uzak bir görüntü sergilediği, oyuncuların gerektiği kadar konsantre olmadıkları bir maçta önemli bir galibiyet aldı. Fenerbahçe ne kadar doğru yolda gidiyor olsa da bazı eksiklikler bu maçta iyice ortaya çıktı. Cristian Baroni ve Özer Hurmacı gibi isimlerin bu takımın birinci alternatifi olabilecek futbolcular olmadığı bir kez daha ortaya çıktı. Şampiyonluk yolunda önümüz gün geçtikçe daha da açılırken azim ve mücadele konusunda gelecek maçlarda dünün üzerine çıkmamız gerektiğini not düşerek geceyi Bağış Erten'in Radikal'deki yazısından başarılı bir analizle bitirelim biz de:
Yıllardır yaka silktikleri, mutsuz oldukları o Saracoğlu atmosferinin bir benzerini kurmuş Sarı-Kırmızılılar. Türk Telekom Arena’da, ismiyle müsemma bir ‘kolozyum’ tadı olduğu kesin. Nitekim, maçın başında Sarı-Lacivertlilerin elini ayağını dolandıran, sonrasında Galatasaraylılara da ekstra maharet sağlayan şey sanırım bu atmosferdi. Yıllardır Fenerbahçe’nin kendi evinde kazandığı gibi oynadı Galatasaray. İyi oynamanın ötesinde bir hırs ve istekle. Tribünlerle senkronize olarak... Ta ki Alex’ denen büyücü devreye girene dek. Önce üç bant bilardo misali Semih’in kafasına nişanladı, sonra da infazı kendi yaptı.
Eğer elinizde oyun bitti derken başlatan, takım düştü derken kaldıran, umutlar tükendi derken çoğalan, üstelik bunu vakur bir eda, asabi olmayan bir klasla başaran bir oyuncu varsa; değil taraftarlarla, o arena aslanlarla dolu olsa gene bir yol bulursunuz. Bu derbiyi de kazandırdı ya, artık onun da kitabı yazılmaz, anıtı dikilmezse kimin yazılacak, kimin dikilecek? Kabul edelim, bu kadar etkili bir oyuncu bu ülkeye hiç gelmedi.
güzel özetlemişsiniz, elinize sağlık
YanıtlaSil