17 Nisan 2011 Pazar

Yürüyoruz Şampiyonluğa !

Pek çoğumuzun batıl inançları vardır. Kimi merdiven altından geçmez, kimi dilek tutup havuza para atar, kimi ise dört yapraklı yonca arar. At nalının şans getireceğine inanan da vardır, baykuş görmenin ölümü çağrıştırdığına da. Bense batıl inançları, inanışları olan bir insan değilimdir günlük hayatta. Ancak söz konusu Fenerbahçe olunca işin rengi değişir. Maç içinde bin bir türlü totem denerim; yerimi değiştirir, formamı çıkarır, rakip ataklarda ıslık çalarım, daha da neler neler. Bu sezon da ikinci yarının başından beri yeni bir inanışa kapıldım. İster tesadüf olsun, isterse "manyak" olarak addedileyim ben eminim ki benim izlediğim her maçta Trabzonspor rahat galip gelecek, izlemediklerimde de puan kaybedecek. Nitekim ikini yarının başından beri bu durum ısrarla tekrarlanıyor. Hatta maçı izlemeyi bırakın, diğer tv kanallarının köşeden verdiği skoru takip etsem oradan bile attırıyorum golü. Dedim ya "manyak" diye addedilmeye razıyım çoktan. 

Dün de bir başka fobiyi yenmek üzere, bir totemi yıkmak üzere başladım güne. Geçen senenin son haftasında yaşadığım o çileyi yıkmaya niyetliydim dün. Sabah, malum maçın son 15 dakikasının tamamını izledim. Daum'a, Gökhan Ünal'a, Cristian'a saydırırken Gökhan Gönül'ümüze bile kızdım bir pozisyonda. Devam ettim anonsçuya küfür lügatımdan sanatsal yakıştırmalarda bulundum. O stresi, o ızdırabı an be an yaşadım adeta. Maçı bırakıp çıktım evden, çok sevdiğim dostlarımla güzel bir Kadıköy gezintisi yaptık. Stadın yanından geçtik; ama Bursa maçında yapamadığımı gördüğüm stres kontrolünden dolayı bir süreliğine aldığım maça gitmeme kararını uygulayarak Caddebostan'a yollandık. Fobimi yenecektim ya, bu platformda beraber yazdığımız Hasan ile yine o son hafta vakasını yaşadığımız Bağdat Caddesi'ndeki o noktalara, maçı izlediğimiz yere iade-i ziyaretlerde bulunduk maçtan önce. Buraya kadar "bunlardan bize ne" dediğinizi duyar gibiyim. Ama ben dün bu fobi yenme denemelerinin akabinde Gaziantep maçını izlerken an be an o malum güne gittim. Her kaçan golde Onur geldi gözümün önüne, her titreyerek maçı izleyen taraftarı o gün gördüklerime benzettim, futbolcularımızın gerilimini ve telaşını o günkü gibi hissettim. 

Şüphesiz maça damgasını vuran şey gerginlikti. Fenerbahçe açısından bunu anlayabilmek lazım. Keza son beş yılda iki kez son maçta bir kez de 3-4 hafta kala liderliği ve şampiyonluğu vermişsin. bu sene ise kötü geçen bir ilk yarıdan sonra 12 maçta sadece bir beraberlik almışsın ama hala lider değilsin. Rakibin sürekli 80'den sonra attığı gollerle maçları kazanıyor. Şampiyonluk arzusuyla iç saha maçlarında saldırgan bir futbol oynarken bunun yanında biraz gerginlik de olacak tabi. Aslında bu gerginliğin dozajının artması oyuncularımızı olumsuz etkilemekle beraber rakip oyuncuları da ekstra motive etmeye yol açıyor. Zira Gaziantepspor'un maç boyunca sergilediği performans ve gol yedikten sonraki adeta yıkılmış halleri, Avrupa Kupaları'na katılmaya oynayan bir takımın yaşayabileceği yıkımın ötesindeydi. Yanlış anlamayın, "Fener'e fazla kastılar" argümanına başvurmuyorum. Zira dün adeta kalesini Fransızlara karşı şehri dokuz ay başarıyla koruması gibi savunan Gaziantepspor takımının "başka bir takım" için ya da Avrupa kupaları için oynaması kadar bu gergin atmosferin de takımının daha mücadeleci olmasında etkisi oldukça fazlaydı. 
Maçı çok yorumlamak mümkün değil aslına bakarsanız. Keza sahada adeta bir gerilim filmi olmasının yanı sıra, benim maçı izlemeye çalışırkenki halet-i ruhiyem analiz yapmaya pek müsade etmiyor. Pek çok oyuncumuz vasatı aşamasa da maçı çok istediğimizi söyleyebiliriz. Ancak inanılmaz stres dolu, bir spor müsabakasının çok ötesinde gerilimli bir mücadelede iyi bir futbol beklemiyorduk zaten hiçbirimiz. Bu gerilimin etkisiyle yapmak istediklerini tam anlamıyla sahaya yansıtamayan takımımız, adeta gerçek bir kaleyi savunur gibi defans yapan Gaziantepspor takımına karşı maçın genelinde pek çok net pozisyona girdi. Bunlardan birini değerlendirebilsek maç çok daha kolay hale gelebilirdi ama olmadı. Adeta eziyet gibi geçen 101 dakikadan sonra gelen golle bambaşka duygular yaşadık. Uzun yıllardır hiç bir maçta (geçen yılki malum maç da dahil) böyle gerilmemiştim ve Santos'un golünden sonra adeta küçük bir çocuk gibi hüngür hüngür ağladım. Böylesi gerilim dolu, stres yüklü bir mücadeleden sonra adeta bir duygu patlaması yaşadım. 

Şimdi gelelim maçta hakemlik yapma görevi verilmiş Hüseyin Efendi'ye...
Daha ilk dakikada veremediği penaltıyla zaten patlamaya hazır olan atmosferi daha da geren hakem(!), maç boyunca akıl almaz hatalar yaptı. Alex'e ilk dakikada, Niang'a yirminci dakikada yapılan müdahaleler tartışmasız penaltı. Bana göre Emre Güngör'e duran topta ikili mücadele sonucu verilen sarı kartın üstüne aynı pozisyonda hareketi tekrarlayıp Lugano'yu indirmesine penaltı vermemesi oldukça tuhaftı. Ancak Lugano'nun ilk yarının uzatmalarında yaptığı hareketin de aklı mantığı geçtim, insanlıkla en ufak bir ilgisi yok; bu hareketi görüp de sarı kart vermek aymazlıktır gerçekten. Bir de bu kadar rezil bir ilk yarı yönettikten sonra ortada hiçbir şey yokken devre arasında saha ortasına kadar polis kalkanı çağırıp da soyunma odasına öyle girerek tribünleri tahrik etmesine rağmen taraftarın sağ duyulu davranıp küfür bile etmemesi şampiyonluğu ne kadar istediğinin ve bu uğurda takımını asla yalnız bırakmak istemediğinin göstergesidir. Gelin tarafsız bakalım, dürüst yaklaşalım olaya... Siz böyle bir hakem rezaleti gördünüz mü?  Patlayan kafalar, hastanelik olan oyuncular, kendini güreş müsabakasında sananlar, her duran topta dirsekler, çekmeler, itmeler ve bunların tamamına kayıtsız kalan bir hakem müsvettesi. Sene başından beri ağlayan camiaların dünkü gibi bir muameleyle karşılaşmaları durumunda ne yapacaklarını çok merak ediyorum açıkçası. 

Bunların dışında büyük resme baktığımızda Aykut Kocaman'ın son yılların en iyi futbol oynayan Fenerbahçe'sini yarattığını söyleyebiliriz. Keyif veriyor takım, iyi futbol olmasa bile sahadaki her oyuncunun formanın hakkını sonuna kadar vererek inanılmaz mücadele ettiğini söyleyebiliriz. Bu sene şampiyon olmayı kendim kadar Fenerbahçem kadar istediğim gibi bir o kadar da "Kocaman umutlarımızın sahibi" Aykut Hocamız için istiyorum.

Son olarak taraftarlara cok sıkıntılı bir 90 dakikadan sonra inanılmaz bir tat yaşattı bu maç, şu kadar saatten sonra hala suratımda salak bir sırıtma var. Yine 4-3'lük Gaziantep maçında benzer duyguları hissetmiştim, umudumuz sonunun da benzemesi yönünde. Okul açığın söylediği gibi 
"Yürüyoruz Şampiyonluğa"






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder