18 Haziran 2011 Cumartesi

Fenerbahçe Ülker'in Sezon Muhasebesi



Beşte beşi tamamlayan diğer branşlarda olduğu gibi camianın artık alışkın olduğu gelgitlerle dolu bir sezon yaşadık erkek basketbolda da. Kalite, tecrübe gibi farklar dolayısıyla bu gelgitler sezon boyunca ligi domine etmemizi engellemese de çeyrek finalin kıyısına gelmişken Euroleague'den elenme hepimizin içinde ukde olarak kaldı açıkçası. Neyse, büyük güçlüklerle geçirdiği sezon sonrası beşte beşi tamamlayan, sezonu iki kupayla kapatan branşın muhasebesine karalar bağlayarak başlamak olmaz.

Sezonun muhasebesine pozitif haneleri yazarak başlayalım:
Varan 1: Türk basketboluna ve Fenerbahçe Ülker'e kattıkları ve bizden aldıkları hep konuşuldu tartışıldı Tanjevic'in. Bazıları körü körüne eleştirse de ben savunma konusunda Türk basketbolunun kendisine çok şey borçlu olduğunu düşünüyorum. Ancak kenardaki güvensiz duruşu, oyuncularla hakarete varan düzeyde diyaloğu, bir türlü hücum karakteri oturtamayışı, oyuncu değiştirmek ve değiştirdiğini benchte unutmaktan ibaret rotasyon anlayışı ve en önemlisi belki de Aydın Hocamızın yerini alışı ile bir türlü ısınamadık Tanjevic'e. Takımdan gidişi ve akabinde Aydın Örs'ün genel koordinatör olarak takıma dönüşü; takımın başına kendi idealleri ile uyumlu, karakter sahibi birini Spahija'yı getirmesi; üstelik bir de geçen sene bu takımı lig zaferine taşıyan Ertuğrul Erdoğan'ın yanına bir Fenerbahçe efsanesi Damir Mrsic'in de teknik ekibe eklenmesi sezon muhasebesinde pozitif haneye yazılan ilk varan.

Varan 2: Ulaşımı adeta eziyet olan, hele maç çıkışları tam bir işkenceye dönüşen Abdi İpekçi'den; ulaşımın nispeten kolay olduğu arena kıvamında bir Sinan Erdem'e geçmek olumlu katkı yapsa da asıl Varan 1'in taraftarı şubeyle barıştırması inanılmaz bir seyirci potansiyeli doğurdu. Geçen sene seyirci ortalamaları nedeniyle Euroleague yönetiminden birkaç defa uyarı alan Fenerbahçe Ülker, 32li gruplar sonunda seyirci ortalamasında liderdi. Pozitif haneye yazdığımız bu varan için burada bir virgül koyalım; çünkü negatif hanede de bu konuda yazılacak çok şey var. 

Varan 3: Gelelim pozitif haneye yazılacak isimlere;
-Emir Preldzic: Onunla ilk tanışıklığımız İzmir’deki Ümitler Şampiyonası’nda en iyi beşe seçilmesi ile başladı. Açıkçası ben turnuvayı izlememiş olsam da görüşlerine çok değer verdiğim izleyenlerin yorumlarına dayanarak benim için Fenerbahçe’ye gelişi çok umut verici olmuştu. O savruk hallerine, fundamental eksikliğine rağmen  teknik anlamda 1-4 arasındaki tüm pozisyonları oynayacak bir fiziğe ve basketbol niteliklerine sahip olması dolayısıyla onu o süreçte de sahada izlemek çok keyifliydi. O da gelişimini çok başarıyla sürdürdü, geçen sene sonlarına doğru çok başarılı bir çizgi yakaladı. Ancak tam “oldu” derken bu sene başındaki koç değişikliğinin ardından yeniden bocalama dönemi yaşaması bize bir kez daha “acaba” dedirtti. Savruk olduğu, zaman zaman oyun disiplinini yitirdiği bir gerçek; ama maç çevirecek ve fark yaratacak kadar farklı olduğu da başka bir gerçek. 
-Ömer Onan: Fazla da bir şey söylemeye gerek yok aslında. O benzetmeyi çok dejenere bulsam da daha iyi bir açıklaması yok: Şarap gibi. Bu sene hocanın ona verdiği rolü kibrini yenerek kabullendi ve görev adamı kimliğine iyi soyundu. Sezon başından beri her kritik anda muazzam katkı verdi. Büyük kaptanın emeğini pozitif hanelerde başlara yazmamak olmazdı.
-Oğuz Savaş: Ömer ve Semih'i kaybettiğimiz, uzun rotasyonunda sakatlıklar ve formsuzluklar nedeniyle istediğimiz verimi alamadığımız sezon boyunca tıpkı takım gibi gelgitler yaşasa da önemli katkılar sağladı.  Pozitif haneye gönül rahatlığıyla koyduğumuz bir başka isim Oğuz.
-Marko Tomas: Çevikliği, takımı ateşlemesi ve skorerliği ile ligde de Avrupa'da kilit oyunculardan biri oldu. Tam bir takım oyuncusu ve mükemmel bir profesyonel. Sezonun gizli değil apaçık kahramanlarından Tomas'ın pozitif hanede yer alması yadırganmasa gerek.
-Sarunas Jasikevicius: Onu pozitif haneye yazmak pek çoğunuzu şaşırtacak elbet ama böyle bir efsaneyi negatif hanelere işlemeye gönlüm razı gelmedi açıkçası. Engin'in daha formayı giymeden sakatlanmasının ardından rotasyon anlarında Greer önderliğinde saçmalayan takıma Ukic'i yedekleyecek bir alternatif olarak büyük umutlarla geldi Saras. Yaşının etkisiyle eski hallerinden uzak  kaldı belki ama yaşının, ağırlığının etkisi kadar şu an takıma katkı verememesinde diğer oyuncularla, iletişim kopukluğu da büyük rol oynadı. Bunlara rağmen her seferinde başaramasa da el yakan anlarda ortaya çıkma çabaları, kenardaki o lise basketbol takımı oyuncusu gibi heyecanlı halleri onu sezon muhasebemin pozitif hanesine yerleştirdi. Keşke Damir'in yanına oturabilecek kadar önce gelseydi bu formayı giymeye...
-Roko Ukic: Ukic'i pozitif haneye dahil etmenin şaşırtıcı bir yanı yok elbette. Takımın o heyecan dolu Euroleague macerasında liderliği başarıyla üstlendi. Zor anlarda, el yakan toplarda takımı ayağa kaldırmayı başardı. Belirtmeden geçmek olmaz ki takımın kötü gittiği anlarda gerekli katkıyı veremediği bir gerçek. Haddimi aşmak istemem ama daha yüksek hedefler için doğru isim olduğundan çok emin değilim açıkçası ama şampiyonluğun ve sezon boyu verdiği katkının hatrına fazla irdelememek gerek şimdilik.
-Sakatlanmalarına kadar varlarını yoklarını ortaya koyan Mirsad ve Vidmar'ı da gözden kaçırmamak gerek. Vidmar tam "sonunda oldu" dediğimiz bir dönemde sakatlandı. Tam takım onsuzluğa alışmışken bu kez Mirsad'ı aldı sakatlık illeti bizden. Zaten Euroleague rüyası da buradan sonra kabusa dönüştü. Böylesi sakatlıklardan sonra hele Mirsad'ın yaşındaysanız zor ama GSCC serisinde kenardayken gözlerindeki hırsa bakıp 35'inde de olsa aslanlar gibi döneceğini hissediyorum. Çok özledik çocuklar, bekliyoruz...

Öncelikle en kritik anlarda kritik virajlarda önemli oyuncularını kaybeden, kalan isimlerin de pek çoğunun sakatlık-hastalık sorunları yaşamalarına rağmen büyük fedakarlık gösterdikleri Fenerbahçe Ülker'i sezonu çifte kupayla kapattığı için takdir ve özverilerine her Fenerbahçe taraftarının yapması gerektiği gibi teşekkür ediyoruz ama muhasebede nasıl gelir de gider de varsa şimdi negatif haneleri anmazsak olmaz.

Varan1: Sayılarla tatmin olan bir yapısı vardır Fenerbahçe taraftarının. Kulübün sattığı kombine sayısı arttıkça tatmin olur, Fenerium’un sattığı Alex forması sayısıyla tatmin olur, Fenerbahçe Kart sayısı ile tatmin olur… Bu sezon da Euroleague seyirci ortalamalarında lider olmakla, büyük maçlarda salonu kapalı gişe yapmakla tatmin oldu. Dikkat çekici nokta salona gelen seyircinin Sinan Erdem’i tedirgin edici, baskılı bir deplasman haline getirememesi oldu. Salonun yarısının doğru düzgün tepki bile vermeden maç izlediğini, bir kısmının sadece “Sarı-Lacivert-Şampiyon-Fener” sırasında ayaklandığını düşünürsek, bağırmak için salona gelen taraftara rakibi ve hakemi baskı altına almak için büyük iş düşüyor. Buna rağmen onlar da söyledikleri “mıy mıy” bestelerle benim bile uykumu getiriyor ki baskı filan hak getire. Her ne kadar salon yapıları farklı olsa da Abdi İpekçi'de yarattığı atmosferle taraftarın Galatasaray'ı nasıl yukarı çektiği net bir şekilde görülmüştür sanırım. Salonu dolduran taraftarı takdir etmekle birlikte gerekli atmosferi zerre kadar yaratamadığını, küçük maçlarda salonun yine bomboş kaldığını da belirtip seyirci konusunda negatif hanenin terazide ağır bastığını belirtmek gerek.


Varan 2:Darjus ve May bu sezonun hayal kırıklıkları oldu. Kaya ve Kinsey'i ise nereye koysam bilemedim açıkçası. İkisinin de mücadelesini hırsını görüyorum; ama verimleri için aynı şeyleri söylemek mümkün olmuyor. Yine de final serisinde kendini bulan May'i, mücadelesiyle transferinin en ağır muhaliflerinden bana kendini zaman zaman alkışlattıran Kaya'yı, hırslı halini çok sevsek de savruk görüntüsü hiç gitmeyecek Kinsey'i, nadiren de olsa kritik anlarda katkı sağlayan Darjus'u ne negatif ne pozitif haneye koymayı gönlümüz el vermedi. Onlara da böyle kararsız bir hane açıp muhasebeye yeni bir soluk getirelim.  



Sarunas'ın 35'inde lise takımı kaptanı gibi heyecanlı halleri,
Ömer'in kalplerimizi fetheden arzusu,
Emir'in savruk ama azimli halleri,
Kinsey'in taraftarı coşturan tavırları,
Mirsad'ın o şanssız ana kadar saha içinde o andan sonra kenarda en kritik anlarda katkıları,
Kaya'nın en katı karşıtlarına bile zaman zaman kendisini ayakta alkışlatan mücadelesi,
Ukic'in zor anlardaki soğukkanlılığı,
Oğuz'un gelgitli formuna rağmen dar rotasyonda önemli katkısı,
Vidmar'ın tam "bu sene oldum" derken içimizi burkan sakatlığına kadar gösterdiği müthiş savunma,
Tomas'ın umutların tükendiği anlarda takımı ayağa kaldırışları,
Darjus'un bir türlü olmamasına rağmen özverisini sürdürmesi,
May'in Ipad'ini bırakıp playofflarda "ben de varım" dercesine değişimi,
Erbil, Kerem, Can ve Berkay'ın mütevazi oyunları
ve
Artık bizden biri koç Spahija,
Efsane kaptan Damir,
Gerçek Fenerbahçeli Ertuğrul Erdoğan'ın kenardaki özverisi,
ve
Gönlümüzde yeri büyük Aydın Örs'ün dönüşü
ile
bir kez daha 


ŞAMPİYON FENERBAHÇE





17 Haziran 2011 Cuma

Fenerle Kimse Başa Çıkamaz !

video

Sporx tarafından hazırlanan, 5te5'i özetleyen çok güzel bir video 

15 Haziran 2011 Çarşamba

Cuma Fenerbahçeli'nin Bayram Günü !

Kızdık...
Öfkelendik...
Bağırdık, çağırdık...
Küfredenlerimiz de oldu maalesef...
Çok gelgitler yaşadık sezon boyu...
En yıkık anımızda ayağa kalkmayı başardık...
En umutlu anlarımızda hayallerimiz yıkıldı...


Ama artık son...
Cuma çubukluyu taşımanın haklı gururuyla fırlamalı sokaklara...
Kıskanan gözlere inat gururla dolaşmalı sokaklarda...
İnletmeli sokakları "Fenerbahçe" diye gırtlakları patlatırcasına...

Çünkü cuma
Sarunas'ın 35'inde lise takımı kaptanı gibi heyecanlı halleri,
Ömer'in kalplerimizi fetheden arzusu,
Emir'in savruk ama azimli halleri,
Kinsey'in taraftarı coşturan tavırları,
Mirsad'ın o şanssız ana kadar saha içinde o andan sonra kenarda en kritik anlarda katkıları,
Kaya'nın en katı karşıtlarına bile zaman zaman kendisini ayakta alkışlatan mücadelesi,
Ukic'in zor anlardaki soğukkanlılığı,
Oğuz'un gelgitli formuna rağmen dar rotasyonda önemli katkısı,
Vidmar'ın tam "bu sene oldum" derken içimizi burkan sakatlığına kadar gösterdiği müthiş savunma,
Tomas'ın umutların tükendiği anlarda takımı ayağa kaldırışları,
Darjus'un bir türlü olmamasına rağmen özverisini sürdürmesi,
May'in Ipad'ini bırakıp playofflarda "ben de varım" dercesine değişimi,
Erbil, Kerem, Can ve Berkay'ın mütevazi oyunları
ve
Artık bizden biri koç Spahija,
Efsane kaptan Damir, 
Gerçek Fenerbahçeli Ertuğrul Erdoğan'ın kenardaki özverisi,
ve
Gönlümüzde yeri büyük Aydın Örs'ün dönüşü
ile
gelecek zaferi kutlama günü...
Çünkü cuma şampiyonluğun günü...
Cuma Fenerbahçeli'nin Bayram Günü !
Cuma "Beşi Bir Yerde" Günü !

Ya yine olmazsa mı?

O zaman Pazar Sinan Erdem'de olur...

Ya orda da olmazsa mı?
Bu sezon Ömer'in, Ukic'in, Emir'in ve diğerlerinin yaptıklarını küçültür mü?
Gözlerindeki hırsı yok eder mi?
Bu takımın azmi, bu sene yaşattıkları inkar edilir mi?
Emekleri hiçe sayılır mı?
En kötü 2006 ile 2010'daki futbolun, 2009'daki Efes serisinin yanına 2011'i de koyarız.
Zaten aranızda sevinmek için seven var mı ki?

10 Haziran 2011 Cuma

Şampiyonluğun Önemli Kırılma Anları


Şampiyonluk yolunda verdiğimiz zorlu yarışı sezonun fotoromanı yazımızda hafta hafta analiz etmiştik. Şimdi de zaferin perde arkasında kalan kritik pozisyonlarını, kırılma anlarını derledik, buyrun:

Kırılma Anı 1:
Savunmada verdiğimiz savruk görüntü dolayısıyla gelen arka arkaya goller bu maçın gitmesinde etkil olsa da skor 3-2 iken Bünyamin Gezer'in Colman'ın Gökhanla mücadelesinde yerde kaldığı pozisyonda verdiği tabiri caizse "wireless" penaltıda Mert iyi uzanıyor ve gole engel oluyor,
o an anlamını idrak edemesek de bu kurtarış ikinci yarıda alacağımız iki farklı galibiyetin ardından ayrı bir önem kazanıyor ve şampiyonluk yolundaki kırılma anlarından biri, belki de en önemlisi oluyordu.


Kırılma Anı 2:

Fenerbahçe adına gelgitlerle geçen ilk devrenin son maçı öncesi Trabzon'un haftayı galibiyetle kapaması sonrası 12 puan geride başladığı maçta katı Sivas savunmasını bir türlü açamayan Fenerbahçe 75. dakikada Alex'in frikiğiyle kazanıyor ve devre arasına girerken yarıştan tamamen kopmamış oluyordu, sezonun kırılma anları arasında önemli bir yeri de bu frikik golüne ayırmak gerek.
Kırılma Anı 3:
Yeni Malatya hezimeti sonrası Aykut Hoca'nın istifa kararını ve takımdaki Volkan, Gökhan, Emre gibi isimlerin soyunma odasından çıkmasına izin vermeyerek hocayı bu kararından döndürdüklerini biliyoruz. Bu duruma ek olarak takımın Antalya'da tepki yerine büyük bir destekle çiçeklerle karşılanması takımdaki havayı tamamen değiştiriyor ve umut aşılıyordu.
İşte bu zor anda gelen bu destek zaferle biten bu yoldaki en kritik kırılma anlarından oluyordu.

Kırılma Anı 4:


Antalyaspor galibiyetinin ardından Trabzonspor maçında da yıllardır görmeye hasret olduğumuz mücadeleyi asla bırakmayan, hepsi çubuklunun hakkını sonuna kadar veren oyuncularla iki farklı kazanarak ikili averajda öne geçiyorduk. Maçın son dakikalarında açılan "Kocaman Umutlarımızın Sahibisin" pankartı akbabalara karşı Aykut Hoca'ya verdiğimiz desteği gösteriyor ve o pankart sezonun kırılma anlarından bir diğeri oluyordu.
Kırılma Anı 5:
Büyük kaptanın bir kez daha dümene geçip
hat-trick yaparak Fenerbahçemize kazandırdığı Beşiktaş maçıyla birlikte Antalya-Trabzon-Manisa-Kayseri-Beşiktaş serisini kayıpsız geçen ve ilk yarı bir türlü göremediğimiz "takım olma" hüvviyetine kavuşan Fenerbahçe'de şampiyonluk artık daha yüksek sesle dillendirilmeye başlıyordu. 
Ancak akıllarda Almeida'nın farkı ikiye çıkaracak pozisyonu harcaması ve Ferrari'nin atılması, kalıyor ve sezonun en kritik kırılma anları arasında yerlerini alıyorlardı.

Kırılma Anı 6:
Gençlerbirliği'nin düşme hattında oluşu ve kötü hava şartları nedeniyle zorlu geçen maçta Fenerbahçe skoru erken buluyor; ancak arka arkaya yediği gollerle devreye berabere giriyordu. İkinci yarıda bir türlü aradığı golü bulamayan Fenerbahçemizde yine dümene kaptan geçiyor, Niang'a attığı müthiş pası Senegalli ağlara gönderince maç rahatlıyordu. 
İşte bu kritik pas da sezonun kırılma anlarında kendine yer ediniyordu.

Kırılma Anı 7:
Galatasaray taraftarı ve takımı için ligin 10. hafta itibariyle bitmesi ile birlikte sezonun en önemli maçı haline gelmişti Fenerbahçe derbisi. Yeni stadda yıllardır yaka silktikleri Kadıköy'dekine benzer bir atmosfer yaratmayı başardılar da üstelik. Fenerbahçe adına bundan önceki 8 haftada oynanan futboldan uzak bir tabloda geçen maçta bir kez daha kaptan öne çıkıyor, önce attırıp sonra da herkes adeta beraberliğe tavken bir de kendisi sallıyor, ezeli rakibineyse sezon boyu yaşadıkları onlarcasının ardından bir başka hüzün kalıyordu.
Bu maçta Alex'in katkısının yadsınamaz olduğu bir gerçek elbet; ama "Kocaman Gururumuz"un ikinci yarıya Semih-Selçuk değişikliğiyle girip forveti ikilemesi ve sakatlanan Niang'ın yerine Stoch'u alarak kanatlara inmeye başlaması maçı Alex'in istediği kıvama getiren nüanslardı ve bu maç adına kırılma anları olarak bu değişiklikleri seçiyor, Kazım'a da İslam Çupi'nin lavabo ve el sözcüklerini bir araya getiren o vecizesini armağan ediyoruz.

Kırılma Anı 8:
Önceki hafta Bursa karşısında kaybettiği puanla liderliği kaptırıp geriye düşen Fenerbahçe için Eskişehir deplasmanı da sorunlu geçmeye adaydı. Üstelik tutuk başladığı maçta bir de mağlup duruma düşülmesi "acaba" dedirtmeye fırsat bırakmadan arka arkaya gelen gollerle öne geçiyorduk. Uzun süre 2-1'lik skorla istim üstünde giden maçta 85. dakikada serbest vuruştan gelen topta Batuhan'ın kafa vuruşu önce direğe sonra Volkan'ın sırtına çarpıyor; ama futbolun cilvesiyle dışarı yöneliyor ve sezonun göz önünde olmasa da en önemli anlarından biri olarak yerini alıyordu.

Kırılma Anı 9:
 İnanılmaz stres dolu, bir spor müsabakasının çok ötesindeki gerilimle geçen maçta adeta gerçek bir kaleyi savunur gibi defans yapan Gaziantepspor takımına karşı maçın genelinde pek çok net pozisyona giriyor; lakin bir türlü golü bulamıyorduk. Fenerbahçemizin üç net penaltısının verilmediği adeta eziyet gibi geçen maçın 90+4. dakikasında Stoch'un şutunda direkten dönen topu tamamlayan Santos, adeta şampiyonluğu müjdeliyor, Tolunay ve ekibineyse kulübede kudurmak kalıyordu. Olcan'ın ikinci yarının başında direkten dönen şutu ile birlikte bu maçın olduğu gibi sezonun da en önemli kırılma anı bu gol oluyor, artık sesimiz daha gür çıkıyordu:
"Yürüyoruz Şampiyonluğa"

Kırılma Anı 10:
Kamuoyu iki gün önce Trabzon'un Eskişehir'de puan kaybıyla yeniden liderliğe oturma şansı olan bu maçın Fenerbahçe adına oldukça kolay geçmesini bekliyordu. Ancak son yarım saate 3-1 mağlup giren Fenerbahçe kritik bir anda gelen penaltının ardından silkinip kendine geliyor, müthiş bir geri dönüşe imza atıyordu. Yürüyüşümüzün artık durdurulamaz olduğunu idrak edenler de maçtan sonra "Şike, şaibe, para, hakem, aziz" argümanlarına böylesi bir maçta bile başvuruyor, Guiza'yı ve bizi ağlatan o golün sadece Buca kalesine girmediğini tescilliyorlardı. 
Maçın kırılma anı penaltı olsa da işte sadece Buca kalesine girmeyen Guiza'nın o golü, sezonun kırılma anlarından biri oluyor ve liderlik koltuğuna bir daha bırakmamak üzere oturmamızı sağlıyordu.

Kırılma Anı 11:
Yıllardır taraftarına rahat maç izletmemek gibi bir huy edinmiş Fenerbahçe takımı için son maç sendromu da devredeyken maç stresli başlıyordu. Erken gelen golle öne geçmemize rağmen savunmamızın uyuduğu pozisyonda Sivas'ın 1-1'i yakalaması herkesi büyük korkulara sürüklüyordu. Yaklaşık 20 dk bu skorla devam eden maçta devreye bu skorla girersek gerilimle ikinci yarıda çok zorlanacağımız konuşulurken sürpriz adam Selçuk bir kez daha ortaya çıkıyor, yine garip gollerinden birini atıyordu. 
Sezonun son kırılma anı olarak da kayıtlara anı işliyoruz.

Büyük zorluklarla geçen sezonun ardından gelen zaferin kırılma anlarını kendimizce bu şekilde uygun bulduk.
Daha nice şampiyonlukları, nice kırılma anlarını yazmak dileğiyle...

ŞAMPİYON FENERBAHÇE



6 Haziran 2011 Pazartesi

Türkiye - Almanya (U-19)


Antalya'da düzenlenen UEFA 19 Yaş Altı Avrupa Şampiyonası Elit Tur 7. Grupta ilk iki maçımızda Makedonyayı 3-1, Macaristan'ı ise 6-1 yenmiş olmamıza rağmen Almanya'nın 1 averaj fazlası olduğu için gruptan çıkıp şampiyonaya gitmek için bu maçı kazanmamız şarttı.


Önceki maçlardan Makedonya maçı izlemiştim ama final haftası olması dolayısıyla Macaristan maçını kaçırdım. Makedonya maçında geri düşmüş olmamıza rağmen 90 dakika üstün oyun sergiledik. Geciken gole rağmen kazanma inancımızı kaybetmeyince de Muhammet Demir'in 3 golüyle kazanmayı bildik. Bu maçın daha sonra tekrarını da izleyince genç takımımızın abilerine örnek olacak bir mücadele gösterdiğini daha net gördüm.


Macaristan maçı da skor nedeniyle oldukça ümit verici olunca Almanya maçından büyük şeyler beklemeye başladık. Fakat Almanya maça oldukça iyi başladı. Maçın başında Furkan son adamken topu kaptırınca rakibini faul ile durdurdu, boşta kalan topu Almanya takımı ağlara gönderdi ama hakem öncesinde faulü verince gol geçersiz sayıldı. Milli takımımız verdiği mücadele ile Avrupa şampiyonasına gitmeyi hakketti belki ama hakem o pozisyonda doğru kararı verip avantaja bıraksa beraberlik de yetmediğinden dolayı maçı çevirmemiz çok zor olurdu. Hakem de bu karardan etkilenip maç boyunca bir çok yanlış düdük çaldı.


Dönelim maça, 16. dakikada (hakemin önceki yanlış kararının da etkisiyle) yanlış bir düdükle penaltı çalınınca zaten kötü de oynadığımız için maç artık gitti dedik. Ama bu sene bütün milli takımlar penaltı konusunda çok talihli, Moritz Leitner penaltıyı direğe yollayınca Almanya büyük bir fırsatı tepmiş oldu. Herhalde kırılma noktasının terim olarak tanımını yapmamız gerekse yalnızca o pozisyonu örnek olarak gösterip bırakabiliriz. Penaltıyı kaçıran Almanya 22. dakikada Muhammet Demir'in frikik golünü de yiyince oyundan düşmeye başladı.
İlk yarının sonuna kadar maç ortada gitse de, ikinci yarıda bazı bölümler haricinde oyunun tek hakimiydik diyebiliriz. Bol bol pozisyona giremedik belki ama skorun bize yaramasına rağmen hep karşı yarı sahada ya top çeviriyorduk ya da pres yapıyorduk. Fakat bulduğumuz bir iki pozisyonu değerlendiremeyince maç 75. dakikalara kadar aynı skorla devam etti. Bu dakikadan sonra artık maç sonu heyacanından mıdır yoksa yorgunluktan mıdır takımımız oyundan düşmeye başladı. Kalecimiz Ömer Kahveci'nin ve defansta Sezer Özmen'in yerinde müdahaleleriyle bu dakikaları da gol yemeden atlatabildik.
Sonradan oyuna giren Ali Dere'nin soldan taşıdığı topu içeri ortalamasıyla milli oyuncumuz Okan'ın yerine oyuna giren Nadir Çiftçi kafayı vurdu ama top direkte patladı. Bunun üstüne dönen topta Almanya hızlı hücuma kalktı ama kaleciyle karşı karşıya kalınan topta çok etkisiz bir şut gelince rahat bir nefes aldık, maçı da 1-0 tamamlamayı başardık.


Gelelim maçtan diğer notlara... 
-Milli futbolcularımız Gökay ve Okan izlediğim iki maçta da iyi bir oyun sergilediler. Gökay'ın oyun tarzı tam Emre abisi gibi. Eğer kendini geliştirmeye devam ederse Fenerbahçe'nin ve A-Milli Takımın yeni Emre'si olabilir. Almanya maçında biraz daha pasif kaldı ama Makedonya maçında her top Gökay'a geliyor, oyunu o kuruyordu. Doğru olanı yapıp genelde basit oynasa da ara ara attığı uzun toplarla da tehlike yaratabiliyor. Geleceğin Emre'si dedik ama Emre-Selçuk İnan karışımı bir futbolcu da olabilir.
Okan'a gelince Kayseriye gitmesinden dolayı moralimiz bozuk tabi. Düzenli oynayabileceği bir takıma kiralanmasında bir sıkıntı yok ama sürenin 2 yıllık olması ve Kayseriye satın alma opsiyonu verilip verilmediğinin net olarak belirtilmemesi huzursuz ediyor. Tam Semih'ten sonra alt yapıdan yetişen oyuncu hasretine son verecek derken anlamadığımız tam olarak bilemediğimizden dolayı yorum da yapamadığımız bir takım olaylar oldu ve Okan kadroya bile giremez oldu. Aykut Hoca gibi kendi o gelecekte olmayacağını bilse bile Fenerbahçe'nin geleceğini düşünecek olduğundan emin olduğumuz bir hoca varken, Okan gibi gelecek vaat eden bir oyuncunun Kayserispor'a boşu boşuna yollandığını düşünmüyoruz tabi. Ama inşallah kiralık sözleşmesi söylendiği gibi 2 yıllık değil tek yıllıktır ve Kayseri'ye oyuncuyu satın alma opsiyonu tanınmamıştır. Okan'ın maç performansına gelince, Makedonya maçında da Almanya maçında da Fenerbahçe'de izlediğimizin aksine sağ bekte değil sağ açıkta oynadı. Bek oynarken daha yararlı olacağını düşünsem de sağ açıkta da gayet başarılıydı. Zaman zaman yaptığı preslerle de rakibi zorladı, kaliteli bir oyuncu olabileceğini gösterdi.


-Savunmada Beşiktaş alt yapısından yetişip bu sezonu Rize'de kiralık oynayarak geçiren Sezer oldukça başarılıydı. Penaltıyı yaptıran futbolcuydu ve aynı posizyonda sarı kart da gördü ama bence hakemin kararı yanlıştı. Sezer başta Alman oyuncuyu çekiyor ama Alman oyuncu çekme hareketi geçtikten sonra kendini yere bırakıyor.


-Turnuvada 6 gol atınca ister istemez Muhammet hakkında da bir şeyler yazmak gerekiyor tabi. Attığı gollerle o da kendini kanıtladı ama topa vuruş becerileri iyi olmasına rağmen fiziki özelliklerini ve futbol bilgisini geliştirmesi gerekiyor diye düşünüyorum. Tabi bahsettiğimiz futbolcu daha 19 yaşında, zamanla bu eksikliklerini çalışmayla kapatabilir. Ben Muhammetten çok oyuna sonradan giren Nadir Çiftçiyi beğendim. Makedonya maçında da gol atamamasına rağmen etkili bir oyun ortaya koymuştu. Önümüzdeki sezon Nadir Kayseri'de, Muhammet Gaziantep'te forma savaşı verecekler. Umarım en azından birisinin yıldızı parlar da bir daha uzun yıllar forvette Colin Kazım gibilerini görmek zorunda kalmayız.


-Şervan Taştan da maçta beğendiğim bir diğer isimdi. Orta sahada hücuma da defansa da gerekli katkıyı yaptı.


Eskiden olsa hiç umudum olmazdı ama artık Fenerbahçemizden yetkililerin, yetenek avcılarının bu maçları belki de(?) izlediğini düşünüyorum. Bence bütün turnuvanın izlenmesi gerekir ama şimdiden fazla iyimser olmaya gerek yok. En azından Türkiye'nin maçlarını izlesinler. Türk futbolcular süper lig takımlarında azıcık bir yetenek kırıntısı gösterseler fiyatları 5-6 milyon eurolara fırlıyor. Buna en iyi çözüm oyuncuları genç yaşta toplayıp oynayabilecekleri takımlara kiraya vermek. Kayseri, Gaziantep gibi takımlar iyice bu oyunculara odaklanmaya başladı, Fenerbahçe'nin de bu vizyonu ortaya koyması gerekir artık.

Avrupa Şampiyonası Romanya'da 20 Temmuz-1 Ağustos arası yapılacak, NtvSpor elemeleri yayınladığı gibi şampiyonayı da canlı yayınlarsa güzel olur tabi.


3 Haziran 2011 Cuma

Alexle Sonsuza

Bugün itibariyle sarı lacivertle buluşalı tam 7 sene olmuş... Alex de Souza... Kimilerine göre küçük maçların büyük oyuncusu, kimilerine göre koşmuyor, mücadele etmiyor... Bana ve pek çok Fenerbahçeli'ye göreyse Tanrının Fenerbahçe'ye bahşettiği bir futbol ilahı. 

Kendisi ile gönül bağımız Fenerbahçe'ye transferinden çok öncesine championship manager yıllarına dayanır. Parma'dan kendisini 6,5 milyon pounda Fenerbahçe kadrosuna kattığımda daha 25 yaşındaydı. İlk ısınamadı takımına ama çok geçmeden baklava dilimi (diamond) orta saha oynamaya mecbur etti benim gibi tipik bir klasik 4-4-2 sevdalısını. Derken takvimler 2004 yılının martını gösterdiğinde Fenerbahçe ligde Beşiktaş'ın 11 puan gerisinden gelmiş o mütevazi kadrosuyla liderliğe yükselmiş, artık herkes şampiyonluğu yüksek sesle telaffuz etmeye başlamıştı. Ama beni bu şampiyonluk kadar heyecanlandıran bir dedikoduda artık iyice ayyuka çıkmaktaydı. CM'de birlikte harikalar yarattığımız Alex de Souza Fenerbahçe yolunda diyordu medya ısrarla. Fenerbahçe, şampiyonluğa doğru her hafta yaklaşırken, Alex sesleri de daha yüksek çıkmaya başlamıştı. Ha bitti ha bitecek derken bu kez takvimler 3 haziranı gösterdiğinde FBTV'de Alex klipleri dönmeye başladı. Tamamdı artık, sanal gönül bağımız gerçeğe dönüşmüştü. 

İğne deliğinden iplik geçirir gibi attığı çalımın ardından ustaca bir vuruşla İstanbulspor ağlarını havalandırdığı o ilk golü son hafta Sivas'a attığı frikik golü kadar iyi hatırlıyorum. Her hareketi, asisti, golü, her cümlesi aklımıza kazındı geçen 7 yılda. Muhteşem yeteneğinin, müthiş futbol zekasının, asistlerinin, gollerinin, inanması güç istatistiklerinin yanında efendi bir kişiliğe, üst düzey iş ahlakına da sahip istikrar abidesi bir profesyonel o. 



Bir gün gideceksin buralardan kaptan. Arkandan sallayanlar da olacak hala.Yıllardır havaalanında "10 Alex eder" diye karşıladıkları adamları kovalayarak gönderenlerlere inat binler, on binler gelecek seni uğurlamaya. Biz seni uğurlarken gözyaşlarımıza engel olamazken senin de gözlerin yaşaracak bize baktıkça, dedim ya gönül bağımız var. Seni, gollerini, asistlerini, enfes hareketlerini ve adamlığını izlediğim ve rahmetli dedemin yalnızca bir kez izleyebildiği Lefter'i bana anlattığı gibi benim de torunlarıma anlatacağım eşsiz bir miras bıraktığın için sonsuz teşekkürler Kaptan. 

 7 yıldır  "Koşmuyor, Küçük Maçların Büyük Oyuncusu, Mücadelesi Yok" deyip tükürdüklerini yalamaya doyamayanlarsa kusura bakmasın ama kendisini rakip olarak çubukluyla görme kabusu iki yıl daha bu topraklarda. 




10 Numaralı Formasıyla De Souzaaa.... ALEX !!!