30 Nisan 2011 Cumartesi

Aykut Kocaman Farkı

Başka bir hoca olsa devre arası açıklamalarından sonra tamamen üstünü çizip takımdan yollayabilirdi Santos'u.  Aykut Hoca, onu kazanmayı seçti. "Brezilya milli takımının sol bekinin niye yedek kaldığını sorgulaması gerekir" diyerek kamçıladı. Santos'un artan formunu, takıma bağlılığındaki değişimi görmeyen yoktur herhalde. Ben çok keyif aldım yukarıdaki fotoğraftan, hem takım hem de hocamız adına.

29 Nisan 2011 Cuma

Penny Taylor !

Skandaldan sonra bizden kopan canımız, ciğerimiz, Penny'miz gelecek sezon da çubukluyu taşıyacakmış. Mutluluğumuz büyük; ah bir de Dee'yi alır gelirse tadından yenmez. 

24 Nisan 2011 Pazar

Yok Böyle Heyecan !

Elim, ayağım titriyor yine. "Kalp hastası  olacağız" söylemi artık Fenerbahçe taraftarı için gerçekçi bir hal almaya başladı. Böyle geri dönüşlere kalan dört haftada bünyemiz müsaade etmeyebilir. İlk yarıda oynadığımız futbol, sezon içindeki en kötülerden biriydi. İkinci yarıya da pek farklı başlamadık. Ama 60'tan sonra Buca'nın oyundan düşmesinin ve Stoch'un getirdiği hareketin etkisiyle öyle bir geri dönüş yaşadık ki Türkiye genelinde nüfusta ciddi bir düşüş yaşandığına dair söylentiler var(!) Fazla uzatmaya ne takatimiz ne de gözlemimiz var. Kısa kesip gelelim notlara:


-Sezonun en kötü oyunlarından birini sergiledik ilk 60 dakikada. Gerginliğin de etkisiyle oyun planımız filan yoktu adeta. Daha otuzuncu dakikada doldur-boşaltlara, uzun toplara başladık. O kadar tedirgindik ki çok basit pozisyonlar da bile pas hataları, top kayıpları yaptık. Geçen haftalarda toparlanma sürecinde olan Bucaspor'un da arzulu, önde basan oyun anlayışı ve Fenerbahçe'nin konsantrasyon sorunu da eklenince Emre'nin golü de dahil hiçbir pozisyon üretemeyip kalemizde üç gol gördük. Zafer hatrına susmak olmaz. Bu gerginlik hayra alamet değil, ciddi sorun teşkil edebilir önümüzdeki haftalarda.
-Emre, Stoch ve ilginçtir Guiza gecenin parantez açılması gereken isimleri. Emre'yi golü, azmi ve çalışkanlığı için kutlamak gerek; ilk yarıdaki rezil tabloda bile öne çıkabilmeyi başaran isimdi. Stoch, Galatasaray maçından sonra son iki haftadır adeta maçın dönmesini sağlayan adam oluyor. Takıma kazandırdığı hareketlilik ve dikine gidebilmesinin etkisiyle kattığı dinamizm sonucu bence Fenerbahçe şampiyon olacaksa bu başarıda en fazla emeği geçen futbolculardan biri olacaktır. Guiza'nın bu kadar süre almadıktan sonra o golü atması bambaşka bir olay, gözyaşlarımızı karşılıklı akıttık. "Ağlamana kurban, her kuruşun helal olsun" demeyi de isterdim de biraz abartılı olacak galiba.
-Hataları az değil, kendi de kabul ediyor zaten inanılmaz bir alçak gönüllülükle. Dördüncü gol sonrası Andre Santos'un sevincini, Cristian'ın kendisine sarılmasını görünce bu boşvermiş adamların nasıl kazanılacağının formülüdür Aykut Kocaman. Bu azmi, arzuyu, mücadeleyi, kenetlenmeyi bize
kazandıran Aykut Kocaman'ın adının önüne Sir lakabını aldığı benzetmeler başlayıncaya kadar bu takımın başında kalmasını diliyorum.
-Ya konuşmayayım diyorum, olmuyor. Bu maçtan sonra bile "Rakip yattı" argümanını ısrarla savunanlar var. Bunu söyleyenlerin Trabzonsporlu olmayıp "bukalemun" diye tabir ettiğimiz sınıfa dahil olması da pek entresan gelmiyor artık. Yüzümdeki neşeyi silmeniz ne yaparsanız yapın mümkün olmayacak. Size tavsiye; acil "Telegol"ü açın, gerçi orada bile sizin iddianızı dile getiren yokmuş bu hafta. Anlaşılan Guiza'nın attığı o gol sadece Bucaspor kalesine girmedi.



Son olarak taraftarlara cok sıkıntılı bir 90 dakikadan sonra inanılmaz bir tat yaşattı bu maç, şu kadar saatten sonra hala suratımda salak bir sırıtma var. İki haftadır gelen bu efsane zaferlerin ardından Fenerbahçe'nin başarısızlığı için her türlü etik değeri çiğneyen Trabzon camiasına karşı verilecek en güzel cevap sezon sonunda 15 senedir özlemini duydukları "Nasıl Koydu Aykut Kocaman?" tezahüratını şampiyonluk kupamızı kaldırırken dillendirmek olacaktır.


Bugün Son Olsun !

Biz bile "olmayacak galiba" diyorduk efendiler için. Sene içinde onca değişikliğe, o kadar iniş çıkışa, boş tribünlere(bizim de kabahatimiz) rağmen bugün son 4 yıldaki üçüncü şampiyonluğu alma umuduyla yollara düşüyoruz birazdan. 
Bugün son olsun istiyorum. 
Kupa gözlerimin önünde kalksın diye kendim için istiyorum. 
Buca maçını bir nebze daha rahat izlemek isteyen milyonlar için istiyorum. 
Geçen hafta mutluluktan gözlerimi yaşartan bayan basketteki şampiyonluktan sonra bu haftasonunu da boş geçmemek için istiyorum. 
Gözlerim dolu dolu alkışlamak için istiyorum gururla. 
Kupayı istiyorum.
Bugün son olsun!

17 Nisan 2011 Pazar

Herşeye Rağmen Şampiyon !

Başta Zeki Çol ve Hıncal Uluç olmak üzere kaliteli Türk Basını ve doping olayında kestikleri ahkamlara rağmen,
Hala nasıl görevinin başında olduğunu anlayamadığım Turgay Atasü'ye rağmen,
Basketbol Federasyonuna rağmen,
Korkulu rüyalar gören rakiplere rağmen,
Hacettepe'ye toz konduramayan Gençlik ve Spor Genel Müdürü Yunus Akgül'e rağmen,
Aklı sıra komik introlar hazırlayıp gerçek ortaya çıkınca suspus kalan bazı forumlara rağmen,
Tüm Fenerbahçe düşmanlarına rağmen,
Her şeye rağmen...
FENERBAHÇE
üst üste 6.kez
ŞAMPİYON

Teşekkürler cesur yürek "Birsel Vardarlı",
Teşekkürler herkes yıldığında bile yılmayan "Nevriye Yılmaz",
Teşekkürler kötü geçirdiği sezonda şampiyonluğu getiren "Hana Horakova",
Teşekkürler içimizden biri haline gelen "Ivana Matovic",
Teşekkürler bir anda sevgilimiz haline gelen "Angel MC Coughtry",
Teşekkürler "Şaziye", "Esmeral", "Nevlin",
Teşekkürler canımız ciğerimiz "Penny Taylor",
Teşekkürler bu forma için varını yoğunu ortaya koyan, ama bizim kendisine layık olamadığımız "Diana Taurasi",
Teşekkürler "En büyük Fenerbahçe" derkenki içtenliği gözlerinden okunan koç "Ratgeber"
 Teşekkürler Kraliçeler.

Bu daha bir,
Darısı diğer branşlara...

Yürüyoruz Şampiyonluğa !

Pek çoğumuzun batıl inançları vardır. Kimi merdiven altından geçmez, kimi dilek tutup havuza para atar, kimi ise dört yapraklı yonca arar. At nalının şans getireceğine inanan da vardır, baykuş görmenin ölümü çağrıştırdığına da. Bense batıl inançları, inanışları olan bir insan değilimdir günlük hayatta. Ancak söz konusu Fenerbahçe olunca işin rengi değişir. Maç içinde bin bir türlü totem denerim; yerimi değiştirir, formamı çıkarır, rakip ataklarda ıslık çalarım, daha da neler neler. Bu sezon da ikinci yarının başından beri yeni bir inanışa kapıldım. İster tesadüf olsun, isterse "manyak" olarak addedileyim ben eminim ki benim izlediğim her maçta Trabzonspor rahat galip gelecek, izlemediklerimde de puan kaybedecek. Nitekim ikini yarının başından beri bu durum ısrarla tekrarlanıyor. Hatta maçı izlemeyi bırakın, diğer tv kanallarının köşeden verdiği skoru takip etsem oradan bile attırıyorum golü. Dedim ya "manyak" diye addedilmeye razıyım çoktan. 

Dün de bir başka fobiyi yenmek üzere, bir totemi yıkmak üzere başladım güne. Geçen senenin son haftasında yaşadığım o çileyi yıkmaya niyetliydim dün. Sabah, malum maçın son 15 dakikasının tamamını izledim. Daum'a, Gökhan Ünal'a, Cristian'a saydırırken Gökhan Gönül'ümüze bile kızdım bir pozisyonda. Devam ettim anonsçuya küfür lügatımdan sanatsal yakıştırmalarda bulundum. O stresi, o ızdırabı an be an yaşadım adeta. Maçı bırakıp çıktım evden, çok sevdiğim dostlarımla güzel bir Kadıköy gezintisi yaptık. Stadın yanından geçtik; ama Bursa maçında yapamadığımı gördüğüm stres kontrolünden dolayı bir süreliğine aldığım maça gitmeme kararını uygulayarak Caddebostan'a yollandık. Fobimi yenecektim ya, bu platformda beraber yazdığımız Hasan ile yine o son hafta vakasını yaşadığımız Bağdat Caddesi'ndeki o noktalara, maçı izlediğimiz yere iade-i ziyaretlerde bulunduk maçtan önce. Buraya kadar "bunlardan bize ne" dediğinizi duyar gibiyim. Ama ben dün bu fobi yenme denemelerinin akabinde Gaziantep maçını izlerken an be an o malum güne gittim. Her kaçan golde Onur geldi gözümün önüne, her titreyerek maçı izleyen taraftarı o gün gördüklerime benzettim, futbolcularımızın gerilimini ve telaşını o günkü gibi hissettim. 

Şüphesiz maça damgasını vuran şey gerginlikti. Fenerbahçe açısından bunu anlayabilmek lazım. Keza son beş yılda iki kez son maçta bir kez de 3-4 hafta kala liderliği ve şampiyonluğu vermişsin. bu sene ise kötü geçen bir ilk yarıdan sonra 12 maçta sadece bir beraberlik almışsın ama hala lider değilsin. Rakibin sürekli 80'den sonra attığı gollerle maçları kazanıyor. Şampiyonluk arzusuyla iç saha maçlarında saldırgan bir futbol oynarken bunun yanında biraz gerginlik de olacak tabi. Aslında bu gerginliğin dozajının artması oyuncularımızı olumsuz etkilemekle beraber rakip oyuncuları da ekstra motive etmeye yol açıyor. Zira Gaziantepspor'un maç boyunca sergilediği performans ve gol yedikten sonraki adeta yıkılmış halleri, Avrupa Kupaları'na katılmaya oynayan bir takımın yaşayabileceği yıkımın ötesindeydi. Yanlış anlamayın, "Fener'e fazla kastılar" argümanına başvurmuyorum. Zira dün adeta kalesini Fransızlara karşı şehri dokuz ay başarıyla koruması gibi savunan Gaziantepspor takımının "başka bir takım" için ya da Avrupa kupaları için oynaması kadar bu gergin atmosferin de takımının daha mücadeleci olmasında etkisi oldukça fazlaydı. 
Maçı çok yorumlamak mümkün değil aslına bakarsanız. Keza sahada adeta bir gerilim filmi olmasının yanı sıra, benim maçı izlemeye çalışırkenki halet-i ruhiyem analiz yapmaya pek müsade etmiyor. Pek çok oyuncumuz vasatı aşamasa da maçı çok istediğimizi söyleyebiliriz. Ancak inanılmaz stres dolu, bir spor müsabakasının çok ötesinde gerilimli bir mücadelede iyi bir futbol beklemiyorduk zaten hiçbirimiz. Bu gerilimin etkisiyle yapmak istediklerini tam anlamıyla sahaya yansıtamayan takımımız, adeta gerçek bir kaleyi savunur gibi defans yapan Gaziantepspor takımına karşı maçın genelinde pek çok net pozisyona girdi. Bunlardan birini değerlendirebilsek maç çok daha kolay hale gelebilirdi ama olmadı. Adeta eziyet gibi geçen 101 dakikadan sonra gelen golle bambaşka duygular yaşadık. Uzun yıllardır hiç bir maçta (geçen yılki malum maç da dahil) böyle gerilmemiştim ve Santos'un golünden sonra adeta küçük bir çocuk gibi hüngür hüngür ağladım. Böylesi gerilim dolu, stres yüklü bir mücadeleden sonra adeta bir duygu patlaması yaşadım. 

Şimdi gelelim maçta hakemlik yapma görevi verilmiş Hüseyin Efendi'ye...
Daha ilk dakikada veremediği penaltıyla zaten patlamaya hazır olan atmosferi daha da geren hakem(!), maç boyunca akıl almaz hatalar yaptı. Alex'e ilk dakikada, Niang'a yirminci dakikada yapılan müdahaleler tartışmasız penaltı. Bana göre Emre Güngör'e duran topta ikili mücadele sonucu verilen sarı kartın üstüne aynı pozisyonda hareketi tekrarlayıp Lugano'yu indirmesine penaltı vermemesi oldukça tuhaftı. Ancak Lugano'nun ilk yarının uzatmalarında yaptığı hareketin de aklı mantığı geçtim, insanlıkla en ufak bir ilgisi yok; bu hareketi görüp de sarı kart vermek aymazlıktır gerçekten. Bir de bu kadar rezil bir ilk yarı yönettikten sonra ortada hiçbir şey yokken devre arasında saha ortasına kadar polis kalkanı çağırıp da soyunma odasına öyle girerek tribünleri tahrik etmesine rağmen taraftarın sağ duyulu davranıp küfür bile etmemesi şampiyonluğu ne kadar istediğinin ve bu uğurda takımını asla yalnız bırakmak istemediğinin göstergesidir. Gelin tarafsız bakalım, dürüst yaklaşalım olaya... Siz böyle bir hakem rezaleti gördünüz mü?  Patlayan kafalar, hastanelik olan oyuncular, kendini güreş müsabakasında sananlar, her duran topta dirsekler, çekmeler, itmeler ve bunların tamamına kayıtsız kalan bir hakem müsvettesi. Sene başından beri ağlayan camiaların dünkü gibi bir muameleyle karşılaşmaları durumunda ne yapacaklarını çok merak ediyorum açıkçası. 

Bunların dışında büyük resme baktığımızda Aykut Kocaman'ın son yılların en iyi futbol oynayan Fenerbahçe'sini yarattığını söyleyebiliriz. Keyif veriyor takım, iyi futbol olmasa bile sahadaki her oyuncunun formanın hakkını sonuna kadar vererek inanılmaz mücadele ettiğini söyleyebiliriz. Bu sene şampiyon olmayı kendim kadar Fenerbahçem kadar istediğim gibi bir o kadar da "Kocaman umutlarımızın sahibi" Aykut Hocamız için istiyorum.

Son olarak taraftarlara cok sıkıntılı bir 90 dakikadan sonra inanılmaz bir tat yaşattı bu maç, şu kadar saatten sonra hala suratımda salak bir sırıtma var. Yine 4-3'lük Gaziantep maçında benzer duyguları hissetmiştim, umudumuz sonunun da benzemesi yönünde. Okul açığın söylediği gibi 
"Yürüyoruz Şampiyonluğa"






Maden Suyunun Faydaları

Bayadır boşladık buraları yoğunluktan, yazmayı da özledik keza. Ancak yine maç yazısı yazacak ne psikoloji var ne de derman, bu yüzden maç yazısını yarına bırakalım. Ama bu gece sindirim problemi nedeniyle sıkıntı çekenleri yarına kadar bekletmemek adına kritik bir tavsiye de bulunalım. 
Limon da sıktınız mı içine iyi gider.
Saygılar...

4 Nisan 2011 Pazartesi

Canınız Sağolsun !

Teknik hatalar, yanlış kadro filan konuşulabilecek detaylar var. Ancak ne bunları yapacak keyif ne de vakit var. Birkaç haftadır o kadar yoğun geçiriyorum ki iyice boşladık buraları. Yine pek fırsatımız olmasa da birkaç bir şey karalayalım dedik. Hemen notlarımızı düşelim:


-Takım halinde mücadelemize çok diyecek bir şey yok. Maçı istedik, doğru işler de denedik; ama pozisyona giremedik pek. Emre olmayınca zaten top çıkarmak zorken bir de hem Stoch hem Dia kenarda olunca iyice kilitlendik zaman zaman. Yine de bulduğumuz fırsatlarda top biraz sevse bizi bugün galibiyet içten bile değildi. 
-Anladık ki olmuyor Özer. Ha oldu ha olacak derken yok olup gidecek gibi duruyor bu çocuk. Bir olumlu iş yapıyorsa ki o da çok nadir, iki olumsuz yapıyor. Bir ileri iki geri oynuyor. Bu takımın topçusu değil bu aşikar. İyi bir yedek olur mu, eh belki.
-Daha 5. dkda Ivankov'un vakit geçirme çabasına, Bursalıların maç boyu yatmalarına en uygun düşecek kelam "ay ayol ... bursa" idi ama malum saha kapatma sınırındaydık. Kitlesel olmasa da bol bol bireysel söyledim bu cümleyi. Bir şampiyonluk kazanılınca büyük olunamayacağını anlamıştır sanırım herkes. Hoş 13 tane kazanılınca büyük olunur mu, o da tartışmaya açık. Bir de hocaları var bunların "adam gibi adam"(!) denen. Bir tek ben mi görüyorum anlamıyorum. Her maçta hakemin her kararında taç çizgisine kadar giren, hakemlere bol bol söven bu herif mi adam. Bu herif adamsa, Aykut Kocaman peygamberdir bence.
-Gelelim sana Kuddusi efendi. Biz zaten seni yıllardır tanırız Kuddusi. Eyyamlarına, bizi yakmalarına alışkınız. Ama artık sen de aştın Kuddusi. Bir pozisyonun penaltı olması için daha ne lazım, hemen devamında geri pas var ki asıl isyanı ona etti bazı oyuncular. Hızlı başlamaya kalktığımız her serbest vuruşta ya top hareketli ya yerinden değil ya değişiklik var (ki yoktu) diye kestin. Ozan İpek'e sarı kartı olmasa vereceğin sarıyı ikinci sarıdan atmayayım diye vermedin. Keza, Alex'in yoğun itirazlarına, Lugano'nun alkışına da sarını çıkaramadın. Diyoruz ya biz senin içini biliriz, bir ona bir bunalarını, eyyamlarını, talimata göre yönettiğin maçları da biliriz. Daha 3 hafta önce Trabzon-Kasımpaşa maçında son dakikada veremediğin penaltıyı da biliriz. Geçen hafta Buca'yı yakışını da biliriz. Biz yine lider oluruz, şampiyon da oluruz, bu sene olmazsa seneye yine 2 ekip oynar şampiyonluğa, biri biz oluruz, orası dert değil. Ama Türk futbolu senin gibi bir emek hırsızından, tetikçiden temizlenmedikçe hem Fenerbahçe'nin hem de diğer canı yanan takımların çok ahını alacaksın çok.


Daha yol uzun. Yedi hafta için iki puan fark hiçbir şey değil. Ben bu arzuyu gösterdiğimiz müddetçe şampiyonluğa inanıyorum. Ancak haftaya bir kaza yaşanmaması önemli kritik Eskişehir deplasmanında. Bu maç nazar boncuğu olsun, böyle mücadele ettikten sonra sizin de canınız sağolsun.